Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

18 Nisan 2022 Pazartesi

Alışkanlık - Ümit Yaşar Oğuzcan

Özlem Ekici

Gitgide alışıyorum sana.
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan
Alışkanlıklar daima korkutur beni
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır
Fakat şimdi sana alışıyorum
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
daha değerlisini verememekten korkuyorum
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum
Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim
“Bana alış” demeyeceğim nasıl olsa alışacaksın bir gün
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir “ben” yaratacaksın benden!
İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.
Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
seni görecekler içimde
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan
Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık
Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz.
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez
Açılmış bütün kuyuların derinliği
içimde seni bulduğum yer kadar derin değil
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık


Ümit Yaşar Oğuzcan



11 Nisan 2022 Pazartesi

Yalnız Bir Opera - Murathan Mungan

Özlem Ekici


ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda

yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim

oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim


imrendiğin, öfkelendiğin

kızdığın ya da kıskandığın diyelim

yani yaşamışlık sandığın

Geçmişim

dile dökülmeyenin tenhalığında

kaçırılan bakışlarda

gündeliğin başıboş ayrıntılarında

zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.

Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha

fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.


Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki

gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,

benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.

Ve hala bilmiyordun sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana

Bütün kazananlar gibi

Terk ettin



      Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça

yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.

Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.

      Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.


      

      Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

      yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından

      kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine

      çerçevesine sığmayan

      munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine

      lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu


      

      Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti

Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi

uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de

ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

      Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,

değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve

aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00

diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

    

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını

      Takvim tutmazlığını

      Aramızda bir düşman gibi duran

      Zaman'ı

      Daha o gün anlamalıydım

      Benim sana erken

      Senin bana geç kaldığını



      Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.

Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik

kalmıştı.

      Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış

arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.

      Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.


Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.

Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.


Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.



      Şimdi biz neyiz biliyor musun?

      Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

      Birbirine uzanamayan

      Boşlukta iki yalnız yıldız gibi

      Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

      Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca

      Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

      Ne kalacak bizden?

      bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim

      Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

      Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden

      Bizden diyorum, ikimizden

      Ne kalacak?


      Şimdi biz neyiz biliyor musun?

      Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları

gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir

şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.

      Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi

      Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek

      Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz


      kış başlıyor sevgilim

      hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor

      bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan

      oysa yapacak ne çok şey vardı

      ve ne kadar az zaman  

      kış başlıyor sevgilim

      iyi bak kendine

      gözlerindeki usul şefkati

      teslim etme kimseye, hiçbir şeye

      upuzun bir kış başlıyor sevgilim

      ayrılığımızın kışı başlıyor

      Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.


      

      Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu

gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...


      Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır

      çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır

      içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun

      para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar

      Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz

çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar

      gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar

      korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,

çağrışımlarla ödeşemezsiniz

      dışarıda hayat düşmandır size

      içeride odalara sığamazken siz, kendiniz

      Bir ayrılığın ilk günleridir daha

      Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla


      Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup

      kulak verdiğiniz saatin tiktakları

      kaplar tekin olmayan göğünüzü

      geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç

suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz

      bakınıp dururken duvarlara

      boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi

      kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar

gibi

      yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik

kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata

alınmaya

      kendimizi hazırlar gibi

      yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi

      ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,

      ve kazanmış görünürken derinliğimizi

      Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde

      bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar

o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi

      hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar



      denemeseniz de, bilirsiniz

      hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar

    


      Bana Zamandan söz ediyorlar

      Gelip size Zamandan söz ederler

Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,

      öyle düşünürler.

      Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden

karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,

uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.

      Zaman

      Alır sizden bunların yükünü

      O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar

dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir

yerlerden

bulunup yeni mutluluklar edinilir.

      O boşluk doldu sanırsınız

      Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir


      gün gelir bir gün

      başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide

      o eski ağrı

      ansızın geri teper.

      Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten

      Bitmişsinizdir.


      Zamanla  yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları

      önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini  

      kazanır. Yokluğu derin  ve sürekli bir sızı halini alır.


      Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık

      Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan

      Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır



      ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

      günlerin dökümünü yap

      benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini

      kim bilebilir ikimizden başka?

      sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış

bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren

      kendiliğindenliği

      yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi

      bir düşün

      emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya

      şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada

ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

      Bunlar da bir ise yaramadıysa

      Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda



      Bu şiire başladığımda nerde,

      şimdi nerdeyim?

      solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden

      ikindi yağmurlarını bekleyen

      yaz sonu hüzünlerinden

      gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim

      geçti her çağın bitki örtüsünden

      oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından

      bakarken dünyaya

      yangınlarda bayındır kentler gibiyim:

      çiçek adlarını ezberlemekten geldim

eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların

      unuttuklarını hatırlamaktan

      uzak uzak yolları tarif etmekten

      haydutluktan ve melankoliden

      giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden

      Duyarlığın gece mekteplerinden geldim

      Bütünlemeli çocuklarla geçti

      gençliğimin rüzgara verdiğim yılları

      dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.


      Bu şiire başladığımda nerde,

      şimdi nerdeyim?

      yaram vardı. bir de sözcükler

      sonra vaat edilmiş topraklar gibi

      sayfalar ve günler

      ışık istiyordu yalnızlığım

      Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum

      İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde

                     Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü

                     daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.

      Aşk... Bitti. Soldu şiir.

      Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden



      Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım

      Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde

      Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece

      uyudum, hiç uyanmadım.

      barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim

      her adımda boynumdan bir fular düşüyordu

      el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk

      birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:

      eksiliyorduk

      mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim

      her otelde biraz eksilip, biraz artarak

      yani çoğalarak

      tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin

      birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında

      ağır ve acı tanıklıklardan

      geçerek geldim. Terli ve kirliydim.

Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum

      maskeler ve çiçekler biriktiriyordu

      linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...

      korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları

      ve açık hayatları seviyordu.

      Buraya gelirken

      uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim

      atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri

      ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi

      çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için

      panayır yerleri... panayır yerleri...

      ölü kelebekler... ölü kelebekler...

      sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

      Adım onların adının yanına yazılmasın diye

      acı çekecek yerlerimi yok etmeden

      acıyla baş etmeyi öğrendim.

      Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

      

      ipek yollarında kuzey yıldızı

      aşkın kuzey yıldızı

      sanırsın durduğun yerde

      ya da yol üstündedir

      oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar

      ölü yanardağlar, ölü yıldızlar

      ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı


      AŞKIN BİR YOLU VARDIR

      HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN

      AŞKIN BİR YOLU VARDIR

      HER YAŞTA BİRAZ GECİKİLEN

      gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler

      gözlerim

      aşkın kuzey yıldızıdır bu

      yazları daha iyi görülen

      Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler

      ilerlerim

      zamanla anlarsın bu bir yanılsama

      ölü şairlerin imgelerinden kalma

      Sen de değilsin. O da değil

      Kuzey yıldızı daha uzakta

      yeniden yollara düşerler

      düşerim

      bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda

      ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında

      Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler

      yaşamsa yerli yerinde

      yerli yerinde her şey


      şimdi her şey doludizgin ve çoğul

      şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi

      şimdi her şey yeniden

      yüreğim, o eski aşk kalesi

      yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden



      Dönüp ardıma bakıyorum

      Yoksun sen

      Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren


Murathan Mungan

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023