Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

25 Mart 2022 Cuma

Jurnal #23 : Eksilere Bir Artı

Özlem Ekici

 Bazen bir kenarda oturup izliyor hissine kapılırım. Bunları yaşayan bir başkası ve ben sadece sıradan bir izleyici olduğuma kanaat getiririm. Derinlerimde hissederim ama her yaşadığını, her duyduğuna birlikte kulaklarımızı tıkarız. Danslarımız burukluğumuzda ritimlerini bulurken bir oda dolusu sigara külü bırakırız ardımızda. Sözlerimiz vardır bir hışımla birbirimize verdiğimiz, asla yerine getiremediğimiz. Buseler kondururuz alnımıza, aynalarda saçlarımızı çekiştiririz, umut ederiz, elimizde bir tek o kalmıştır. Sarılırız yastığımıza, köşemize çekiliriz, ağlarken peçeteyi uzatırız, susarken gözlerimiz buluşur, canımız yandığında attığımız kahkahamız çınlatır duvarları, eksilerimizin üzerine bir çizik de biz atarız, artılarımızı tırnaklarımızla kazırız duvarımıza, güleriz. Çok güzel güler yüzlerimiz, gözlerimizde yaşlar birikir ama ağlamayız. Biz umutluyuz, umut dolu kalplerimiz, yükü ağır omuzlarımız çökük, kimseye ait değil gülüşlerimiz, bizim bile olamamışken. 

Bugün de bir çizik atmışım yüzlerimize, düştüğüm o eşikte hep bir yanım ezili kalmış, sessiz çocuklar bırakmışız ardımızda, bir dans tutmuşuz, gülümsüyoruz. Levla eksik, yine suskun, düştüğü yerden dans ederek kalkmış, o ritimle yaşama bağlanmış. Bir şey olsun diye beklemeyi bırakmış, bu bir kabulleniş değil, bir başkaldırı hiç değil. Umutlu yanıma bir serzeniş. 

Minik buseler kondurdum alnıma, saçlarım avuçlarımda, ait olmadığım şehirlerin havaları doluyor ciğerlerime, bir duman üflüyorum, boğuyorum bulutları karanlığıma. Ritmi duy, hisset, adımlarıma ayak uydur, bu dans hiç bitmeyecek. O duvarın bir yanı uçurum, bir yanı dikenli tellerle gerilmiş bir orman. Dik dur, bu dans hiç bitmeyecek. 

Uyuşan parmaklarım, avuç içlerim kızarmış, bu izler niye? Levla susma, çığlıkların deliyor kulaklarımı. Adımlarım birbirine dolanıyor, dengem normal değil, düşeceğim, ama hangi tarafa? 

Bir rüzgar esiyor, o rüyanın içindeyiz şimdi, kuşları görüyorum, denizin uğultulu sesi kayalarda parçalanıyor. Çizme o resmi dedim sana, o yarın başı hiç böyle güzel değil. Saç tutamlarını avuçlayan rüzgar dindirmiyor sızıları, bastırma ellerini böğrüne. Bir sır dökülüyor dudaklarından, maviliklerinde boğulmalı bu denizin. Acılar dinmeli, ağlamamalı çocuklar, çocuk kalanlar, çocuk kalmaya mecbur bırakılanlar. Sessizlik bozulmalı, delirmemelisin böyle, uyuşmamalı bedenin, parmakların yazmamalı acılı kelimeler. İnsanlar hep acıtır mı Levla? Yaşamak hep acı mıdır? Biz yaşamak istiyoruz desek nefes almak daha az mı acıtır ciğerlerimizi? 

Bu ritme ayak uydurmak neden bu kadar zor, neden? Birkaç eksiyi artı yaptık diye mi bu karalanan kağıtlar, üzeri çizilen dörtlükler? Cevapsız sorular bitmiyor, ekledikçe ağırlaşıyor, ağırlaştıkça dengem bozuluyor. 

Bu zarif şeylerle hep burada olmak isterdim Levla, seni hep yüksel diye yaşatmak isterdim. Umutlu yanına bir mısra da ben eklemek isterdim. Sana bakmak bana bakmak gibi, içim burkuluyor, buruk yarınlarım sızlıyor. Bu dansa eşlik edebilmek isterdim, sonsuza kadar, sonumuz olana kadar bu düşüş. 

Göğümden bir meteor gibi düşen bu şey ne Levla? Düştüğü yeri yakan bu şey ne? Bu yangınlar niye? Karanlığımızı kızıla çalan kuşlar mı uçuşuyor artık çevremizde? Çiziklerimiz niye derinleşti bu kadar?

"yine bir kıyıda ritim tutmuşuz
ikide bir gezen bir yolcu gibi zihnimiz
bir çığlık yankılanıyor duvarında
bu dansın üçte biri beş kat düşmüşlerin
eşlik etmeli buna tanrı."

Yine denizlerimiz kadar dalgalı düşüncelerimiz, bir ton saçmalamışız ortaya böyle. İyice sayıyor musun hala? Biz daha tutunamadan bitecek değil mi nefeslerimiz? Denizde gülüşünü izlemeyi sevdim.


Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023