Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

11 Temmuz 2021 Pazar

Küser Mi Çocuk Gözlerin

Özlem Ekici


Düştüğümü sandığım yerden tuttun sen elimi
Bıraksam. 
Küser mi çocuk gözlerin
O huzur kokulu bakışlarının önüne iner mi tülden perdeler
Bıraksam sırtın mı olur baktıkça inandığım manzaram
Düştüğüm gecenin karanlığını aydınlatan gözlerin bakar mı bir daha öyle ışıl ışıl
Anlattığıma büyür mü öfken
Tutunsam yine de o ellere göz kırpar mı yarınlar bize
Eksik dediğim şeyi bulup doldurabilir mi ellerimizin boşluğunu doldurduğu gibi
Gecenin sabahında kalbimle dilimin iki ayrı insana koştuğu gibi
Koşar mıyız yarının bilinmez yoluna
Sevebilir miyim seni senin istediğin gibi
Tek kalmaktan korkan ben 
Tek bırakmak istemeyen sen
Korkuma mı yürümeliyim büyümek için
Çocuk mu kalmalıyım senin sevginle
Eksik kaldığını söyleyenlerin tamamlanışını gördüm geçmişte
Senin bütün olacağın da ben miyim sahi
Tanrılar kıskandıkları zamanları hatırlayıp tükürüyorlar yüzüme
Belki de bu sefer esaslı bir küfürle kırıp atıyorlar benliğime ait tüm ahitleri
Paylaştıramıyorum işte bir yüreği iki kişiye
Veremiyorum dikkatimi anıları silip de an'a
Sahi niye ben
Doğmayan kaç güne sebep oldum
Sevinilemeyen kaç müjdeye sebep
Verilemeyen ilgiye duvar olup durdum
Her yaklaştığında çarpıp durdun senden öncesinin duvarlarına
Bu kadar mı albenili içime kurduğum ülke
En derinimdeyken nasıl derinlerimdeki nardan senin değil de
Başkasının adını akıttım ben
Şimdi utanıp tüm bunlardan 
Bıraksam elini...
Gidişini izlesem
Önceki gidişleri izlediğim gibi
Otursam kendimin tam ortasına
Duymasam
Koklamasam 
Görmesem 
Hissetmesem
Nefes bile almadan öyle gidişinin tanığı olsam
Kendi kendime kızıp bir barona müşteri olsam
Unuttuğum her zevki köşe başı bir kuytuda parası neyse verip alsam
Temiz kaldığım günlerin beyazını damarımdan çıkan şırınganın sarısına bulasam
Unutsam kafamı dayayıp kaldığım her hangi bir b*k kuyusunun yanında dünü 
Acır mı içim 
Utanır mı yüzüm
Durur mu kalbim
Ağlar mı gözlerim
Bir tanrının p*çi olan aşk
Vurur mu yüzüme peyda olduğu yatak kadar kirlendiğini
Bıraksam elini.
Gözümün içine bakarken sen
Göz bebeklerinde içimde insan kalan her zerrenin idamını izlesem 
Sokaktan geçen bir adamın gelecek nesillerini içimde biriktirsem 
Kendime ait olmayan gelecekler büyütsem içimde
Başlayamadık ki dediğin yerde
Bitirmenin o lekesi olan noktayı koysam tam ortamıza
Utanır mıyım yapamadıklarımdan
Utanır mıyım yaptıklarımdan
Utanır mıyım yaptırmadıklarımdan
Tanrıların günahı olan bir duyguyla kalabilir miyim tekken
Yazdıklarımı, sildiklerimi, yaktıklarımı
Okusam arkandan cennetimin ilahisi gibi
Huzuru hisseder misin içinde
Şimdi
Şu an
Hazır ay bir bulutun arkasına saklanmış bu lanete şahit olamıyorken
Bıraksam elini...
Kimsenin eline uzanmayacağımın yeminini ederken 
Bıraksam ve sen kalırken kendimin ortasına yerleşip 
Tüm duyularımı benden bir fersah uzağa ötelesem
Acıtmasam canını
Bunaltmasam o coşkulu ruhunu
Kaybolsam kendi içimde
Karşılaşmasam kendimle bile
Tanrıların kıskanırken üstüme fırlattığı lanetlerin ortasında kalsam
Her laneti hak ettim deyip boynuma sarsam
Ve sen gitsen
Görmesem
Duymasam
Kokusunu alamasam
Hissedemesem
Hissiz bir gidişin öznesi olup 
Sadece kalsam
Bıraktığım yerde.

Kavakların Arasında

Özlem Ekici


Bir sıra kavağın arasında sahtekâr bir yağmur ferahlığıyla yürüdüm önümdeki sahile.
Kimse dur demedi.
Durmadım ben de.
Boşluklarımı kesiklerle yamadığımdan beri bir garip hafiflik var içimde
Ardımdan bakanlara bakmadan yürüdüm önümdeki sahile
Bir çevirsem başımı biliyordum vazgeçeceğim suya kavuşmaktan
Adımlarıma isim verdim, elimi değdirdiğim ağaçlara isim verdim
Ama unuttum elimi çeker çekmez, adımımı atar atmaz
Unutmak gerekiyordu
Unutuluyordu her şey
Küskünlüklerimi ardımdakilere emanet edip hafifliğimi giymiştim epeydir
Bir yosun kokusu peyda oldu her adımımda
Bir yosun kokusu bir masal anlattı burnumdan beynime
Doğa konuşuyordu
İçimi rahatlatan ne varsa burnumdan ve kulağımdan beynime geçiyordu
Gözlerimi kapattım sonunda
Görülmesi gereken ne yeşildi ne de mavi
İçimdeki aydınlığı gördüm
Durdum
Durmamam gerekti
Ama durdum
Ardımdan ıslık sesleri gölgeliyordu aydınlığımı
Daha sıkı yumdum gözlerimi
Aydınlığımda bir gölge dans ediyordu
Yüzü bana dönmedi hiç ama tanıdım gölgenin sahibini
Gerçekten bu kadar güzel dans ediyor muydu dedim içimden
Bir garip ferahlık düştü önüme
İçimden bir şeylerin çıktığını hissettim
Gölgeye eşlik etti adımlarım
Yosun bir zeminde kaymadan atıyorduk ritmik adımlarımızı oradan oraya
Yüzünü yine de dönmedi karşımdaki gölge
Yokmuşum gibi sergiledi tüm figürlerini
Gerçekte de böyle olmamış mıydı dedim kendi kendime
Kendi halinde dans eden gölgeye özlemin dansını göstermek istedim
Gösterdim
Görmedi
Nasıl da istemiştim ela gözlerine bakışta bir aptal tebessümle izlemesini
İzlemedi
İzlemeyecekti
İçimden çıkanlar tekrar içime yerleşti
Ve gölge tek başına dans etmeye devam etti
Dans etti
Dans etti
Dans etti
Ve müzik bitti
Sanki bunu beklermişçesine aydınlığın içinde dağıldı
Aydınlığın kör edebildiğini gölge gidince fark ettim
Kör oldum
Siz hiç ruhunuza kör oldunuz mu?
Sağır?
Dilsiz?
Beni görmeyen bir gölgeye döndüm kendi içimde
Hangi müziği çalmak gerek unutamadığınız bir gölgenin hiç bilmediğiniz dansını izlemek için
Bir yosun masalında kaymadan dans eden bir gölgeyi kör olmuş ruhum içimde
Yoktu
Açtım gözlerimi
Önümde mavi vardı
Üstümü yeşil kavaklar kaplıyordu
Kulağımda sahtekâr bir yağmur sesi
Ve ardımdakiler ıslıklarını salıyorlardı
Dönmemem gerekti
Dönmedim
Yürümem gerekti yürümedim
İçimde çoktan kaybolmuş bir gölgeyi aramak için durdum
Durduğum yerde gölgeleşiyordum
Ve bir sahtekâr yağmur sesine atlayıp kayboldum.



Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023