Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!
Oyuncağımı Benden Almayın!
Toprağını kaybetmiş bir dünya, yeşilliği solup gitmiş bir orman, yıldızları sönmüş bir gökyüzü... Tüm bunların bir farkı var mıydı oyuncağını kaybetmiş bir çocuktan? Ve 'mutluyum' dedim geceye. 'Ben mutluyum. Bu sefer mutluluğumu benden alamazsın.'
1 Ocak 2017
ÖZGÜRÜZ(?)
"Ben özgürüm!" diyebiliyor musunuz? Özgür değilsiniz. Sadece zincirleriniz uzun.
2 ARALIK 2016
Ağzı Çiçekli Adam
Bana bir iyilik yapın: Yarın sabah erkenden gideceğiniz o küçük köyün istasyonunda trenden indikten sonra evinize kadar yürüyün.
29 KASIM 2016
Dönüp Dönüp Başa Sarmanın Dayanılmaz Ataleti
Çok güzel metinler okudum sanat, edebiyat adına. Çok güzel müzikler dinleyip, çok güzel resimler izledim uzun uzun. İnsanın ürettiği her şeyin önemli olduğuna her zaman inanmaya devam ettim.
20 Aralık 2016

24 Kasım 2024 Pazar

Kırık Turuncu Bir Kavanoz

Özlem Ekici

Kalbimin acılığını alsın diye mayasına pudra şekeri döküyorum,

Balkonumda yetiştirdiğim çileklerle kendime kırmızı bir duvar örüyorum, 

Aynı şeye inanalım diye yokluktan yeni bir din var ediyorum.

Kendi evimde mülteci gibi dışlanıyorum.

Ay ışığı tenimi beyaz bir gelinlik gibi sarıyor.

Ay beni öz kızı zannedip geceye çağırıyor,

Kalbim toprağını beğenmeyip çürümeye karar veriyor.

Belki kendimle göz göze gelirim diye bulabildiğim bütün aynaları kırıyorum.



Yaşam uğruna yaptığım bütün aptallıklardan Arapça bir film çekiliyor,

Başrol için birçok kızıl kadınla seçmelere gidiyorum.

Ne zaman eve dönmek istesem dünya yuvarlaklığını unutuyor,

Baş ucumdaki uçurumla göz göze geliyorum.

Koridorla aramdaki boşluğa gözlerini dikiyorum.

Bir anlık sakarlıkla kendi üstüme dökülüyorum.

Evimin çatısından gözlerime yaz yağmurları yağıyor,

Odamın duvarlarına kulağımı dayayıp kalbimin sesini dinliyorum. 



İki gözümden de vazgeçerek yavaş yavaş yüzümü unutuyorum.

Ne zaman yeni bir dil öğrensem adım değişiyor,

Adımdan utanıp kimliğimi açık artırmaya koyuyorum.

Kalbim belki evine döner diye çilek reçeli yapıyorum;

Sokak sokak aradığım ruhum Afrika kıtasında bulunuyor. 

Bulduğum ilk elmayı ısırıp çocukluğuma dönüyorum.

Azrail'i kandırmak için hiç dünyaya gelmemiş gibi yapıyorum,

Cetvelle çizdiğim iki kişilik şehirde cumhurbaşkanı oluyorum.



Olur olmaz konuşmasın diye dilime Almanca öğretiyorum.

Babam beni sevsin diye sahneye çıkıyorum,

Spot ışıkları ruhumu söndürüyor.

Kendi doğurduğum dinlere ihanet edip kalbimin sesini dinliyorum,

Genzime yerleşen öfke bana sesimi unutturuyor.

Beni mutlu edecek ne varsa bir alt katında yaşıyorum.

Her gece geçmişimden gözyaşlarıyla yerleri siliyorum.

Bir türlü güneş doğmayınca kör oldum sanıyorum.



Üzerimdeki kara bulutlardan üç yıldızlı otel yapıyorum;

Kendime yaşımı soruyorum, sol kulağım kesiliyor.

Yaramın sadeliğini komşular bile ayıplıyor.

Çocukluğum otostopla peşime takılıyor, 

Her derdimi kendime anlatmaktan sesim kısılıyor.

İçimdeki acıyı ben doğurmuşum gibi nüfusuma alıyorum.

Yirmi yedi yaşımın en mutlu anını turuncu bir kavanoza koyuyorum,

İlk sakarlığımda kırılıyor.



Kalbimin bütün odalarını dolarla satıyorum,

Giderken evimi de götürmek için origamiye başlıyorum.

Kabus görmemek için gözlerime kapanmayı yasaklıyorum,

Yaptığım yemeklere ellerimden acı bulaşıyor.

Zihnimin dört duvarında sürekli kendime çarpıyorum,

Göğsümde çıkan iç savaş beni ikiye bölüyor. 

Geçmişimle saklambaç oynuyoruz, beni gizlendiğim yerde unutuyor.

Annem üzülmesin diye bir kaşık suda boğuluyorum.




18 Nisan 2024 Perşembe

Sevdama Dair

Özlem Ekici

Sevgilim,
Sana rastladığım cadde kendi içinde bir ülke oluyor;
Peygamberliğini ilan ederek en büyük günaha giriyorum.
Hafızam, seninle en güzel anılar albümünde kilitli kalıyor,
Kapısı olmayan evime sesinden zil taktırıyorum.
Ruhum, unu az konmuş bir kek gibi dokununca dağılıyor.
Çocukluğumda ünlenmiş bir şarkı gibi takılıyorsun ağzıma,
Belirsizliğin ritmine uyarak tango öğreniyorum.
Bir sana bir de yer çekimine tüm kalbimle inanıyorum.

Ne zaman uyuyakalsam yatak odamdaki boşluk elimden tutuyor.
Geçmişimi altı delik bir pazar arabasında taşıyorum,
Ciğerimi İstanbul'un en ucuz şaraplarına emanet ediyorum.
Kendimi görmeyeyim diye göz kapaklarıma mor perdeler dikiyorum,
Kucağımda bir kiraz ağacıyla baharı karşılıyorum.

Odamdaki bozuk saat yüzünden hayatı kaçırıyorum,
Koşmaktan yorulan bacaklarımı balkona asıyorum.
Boynumdaki ip, inceldiği yerden çocuklar doğuruyor.
Kendimi ararken içimde bir tutam özgürlük buluyorum,
Yirmi senelik legolarımdan oyuncak bir silah yapıyorum.

İçine su katılmış bir kızıllıkla Ren Nehri'ne akıyorum.
Göğsüme törpüyle iki delik açıp etrafı seyrediyorum,
Gökyüzü penceremde içini döküyor.
On yedi katlı evim yıkılıyor, bulutlara tutunuyorum.

Ellerime pembe boyalar alıp dekore ediyorum karanlığımı,
Son yirmi altı yılımdan vazgeçme müzesi yapılıyor.
Travmalarımdan bir cümle seçiyorum, şiir gecelerinde okunuyor.
Salı pazarından kendime ikinci el bir yüz satın alıyorum,
Taksim'in ara sokaklarında ünlü bir falcı oluyorum.
Odamın duvarları benimle konuşsun diye yirmi iki senedir uyumuyorum

Dört odalı kalbimin balkonuna Picasso tabloları asıyorum,
Kendime çıkan yokuşun başında nefes nefese kalıyorum.
Güneş'in yatak odama sızışı parmak uçlarımı eritiyor,
Aramızdan akan suyla Orta Doğu'da kuraklık bitiyor.
Bedenimi düşman işgalinden kurtarıyor varlığın. 

Evimdeki koltuk minderlerimden sonsuz mutluluk ülkesi inşaa ediyorum
Kırmızı elbisemle üç bin yıllık yasalara karşı geliyorum,
Kutsal dizeler yazıp milyonları arkama alıyorum.
Anneannem dantellerle omuzlarımı süslüyor,
Adımın baş harfini yüz dolara satıyorum.
Ruhumla saatlerce bakışıyoruz, sahibini tanımıyor.


Nisan 2024

10 Ocak 2024 Çarşamba

Yaramın Sadeliğinin Şerefine

Özlem Ekici


Kalbimin acılığını alsın diye mayasına pudra şekeri döküyorum,
Son kullanma tarihi geçmiş gibi rafa kaldırıyorum bedenimi.
Balkonumda yetiştirdiğim çileklerle kendime kırmızı bir duvar örüyorum,
Aynı şeye inanalım diye yokluktan yeni bir din var ediyorum.

Gidecek yerim var sansınlar diye taksi durağında bekliyorum,
Evimde elektrik olmadığını unutup mutlu günler görmeye özeniyorum.
Yatak odamdaki tavan beni izledikçe Türkçe öğreniyor,
Koridorla aramdaki boşluğa gözlerini dikiyorum.
Bir anlık sakarlıkla kendi üstüme dökülüyorum.

Kanıma karışan acı bulaşıcı olduğundan tüm şehir benimle karantinaya giriyor.
Kendime kaç yaşındasın diye soruyorum,
Senin adını söylüyor.
Kendime pembe çoraplar örüp ayak izlerimi gizliyorum,
Geçmişim Amerikan askeri gibi durmadan benimle savaşıyor.

Ay ışığı tenimi beyaz bir gelinlik gibi sarıyor.
Sokak çocukları penceremden gözüken tek bulutu çalıyor,
Gövdeme satılık ilanı asıp yeni bir ruj alıyorum.
Bir gün doğal sarışın olabilmek için her gece limon yiyorum.
İstanbul Modern'de göğsümdeki yaraları sergiliyorum,
Milyonlar beni alkışlıyor. 

Ne zaman kim olduğumu unutsam annemi taklit ediyorum.
Üzerimde 40 beden bir yalnızlıkla geziyorum,
Aynalar bile beni tanımıyor.
Belediye kurslarında kalbime siyah beyaz fotoğraf çekmeyi öğretiyorum,
İçimde çiçekler büyütüp tanesini on liradan satıyorum.
Yürüdüğün tüm yolları ezberleyebilmek için bacaklarım üçe bölünüyor.
Çocukluğum otostopla peşime takılıyor,
Her derdimi kendime anlatmaktan sesim kısılıyor.

Yaşlanmaktan korktuğum için 24 yaşımı evimin duvarına asıyorum.
Sende gördüğüm her eksiği tamamlamak için kalbimden veriyorum,
Yaramın sadeliğini komşular bile ayıplıyor.
Hayallerimi dondurup mahalle bakkalının dolabında saklıyorum,
Beni mutlu edecek ne varsa bir alt katında yaşıyorum.



Ocak 2024

26 Aralık 2023 Salı

Acı Bir Parantez

Özlem Ekici

Annem, tüm kadınlığıyla karşımdaydı;
Bense her yaşta aykırı olmayı seçtim
Ancak söz vermeyi bilmeyen bir Tanrı'ya inanabilirim,
Karanlık taraftayım ve bunu hiç sorun etmiyorum
Gittikçe deliriyorum, iyileştim sanıyordum;
Ürkütücü bir varoluştan sonra bu ne tür bir yıkım?

Ne zaman yatağımda bir saç teli görsem, annem geldi sanıyorum;
Ölmek temizliktir. Önceleri korkardım ama artık alıştım,
Sana inanmadan önceki Tanrım hala babamdır.

Ancak kendi bileklerini kesen bir Tanrı olabilirdim,
Sense insanları başka kutsal kitaplara teşvik ederdin
Ve bu, adil bir paylaşım olabilirdi
İnsanın yaradılışına kırgınlığı nasıl iyileşir?

Sevgilim,
Seni öperken kendime sığındığımı fark ediyorum
Gözlerimde mavi bir ışık vardı. İşte ben onu kaybettim.
Seni sevmek için geçerli bir neden aramıyorum,
İnsan yarasını saranı sever. Tüm dinler böyle doğmuştur.
Ama biliyorsun tek omzum, tek göğsüm var benim;
Hiçbir adamı tekrar doğuramam.

Tehlikeli şiirler yazıp gazetelere çıkmak istiyorum,
Ama Türkçe‘ye küsecek kadar yorgunum.
İnsan, kendini duymayan bir bedeni nereye kadar taşıyabilir?
Herkesi görmekten renklerime öyle uzağım ki,
Bundan böyle ne işe yarar ellerim...

Bir adam gördüm.
Sağ eli kalem tutmuyor, saklamaya çalışıyordu.
Benim de sağ kolum felç oldu.
Ne diyeyim, güzel şiirdi.

Var oluşumla ilgili öyle çok şiir yazdım ki, kimse bana inanmaz oldu
Tam da bu yaşıma acı bir parantez açıyorum;
İsmimi unutup milyon kere ölmüşüm ben.
Tüm çocukların ellerinden tutar kadınlığım,
Ama her yolun sonu olacağına inanmasın hiç kimse.

Anlamlı bir cümle kurup sadece ölümü beklemek istiyorum
Seni yazamam, şiir zannederler;
Ancak anlatabilirim, yazmasını hatırlamıyorum.
Beni duyman lazım, bağıramam;
Bedenimi bu uçurumda yalnız bırakmayacağım... 


23 Eylül 2023 Cumartesi

Yılgın Bir Savaş Bu Kızım

Özlem Ekici

Aslında kurallı bir cümleyim
Herkesi kendime benzetip,
Hepsinden nefret ediyorum.
Hastalık değil bendeki, maruz kalmak.
Yoksa böyle kimsesiz olmazdım.

Bana ölmeyi unutturan ne varsa annesiyim,
Annemin doğum acısıysa yaşamdan geliyor
Yine o acıyı özledim
Yaşam amacım bu bile olabilir.

Evimde akşam üstüdür şimdi,
Çıkarın battaniyemi.
Kızıma göre şu an sokak çocuğuyum,
Daha dün doğmuşum sanki
Anne oluyorum babama.
Hepimiz kendi acımızla ölüyoruz,
Bu da benim çıkmaz sokağım olsun.

Penceresi olan evleri sevmiyorum.
Çünkü yazık oldum, hata yaptım.
Çocuk yanımı doğurdum sana.
Bir tek güzel ellerim,
Resmin bile yüzüme bakmıyor.
Değilse de söyleme;
Bilmeyeyim kimlere gülüyor,
Kimlere güzelim.

En güzel annem benim,
Sonra sen, sonra dünyanın bütün çocukları..
Eksiksiz sevdim hepsini, sarıldım sımsıkı
Ama yaşlar birikmiş hep gözünde,
Ellerinin kanayası var.
Yolumun üstünde hiç çiçek yok,
Yaralarımla anılmak istiyorum,
Onlar benim kaldırım taşım.

Sigarayı bıraktım,
Çaya attığım şekeri bile azalttım
Otobüse bile biniyorum hatta.

Ne güzel mutluluklar görüyorum,
Herkes karalar giyinmiş.
Geriye bir ben kalıyorum, bir de sokak kedileri.
Ama bitmedi daha, sürüyor kavgam.

Bilen bilir, doğduğumdan beri çıplağım.
Üzerini örtmem hiçbir şeyin,
Saçlarımı yolarım ama belli etmem
Daha sağlam ipler de öremem sana.
Canım çıkar da sesim çıkmaz
Bu, bir çeşit depremdir.

Duvarlara hak veriyorum
Bunun için en çok ben üzgünüm,
Ve en çok da kendimden af diliyorum.
Tanrı kadına kızgın, umarım dualarımı kabul eder.
İstanbul'da ölmüşüz biz,
Keşke yine hayatta olsak.


20 Eylül 2023 Çarşamba

Dersler : İnsan İyi Bir Hayat Yaşayıp Yaşamadığını Nasıl Anlar?

Özlem Ekici

    Çağdaş İngiliz edebiyatının yazarlarından biri olan Ian McEwan’ın son kitabı Dersler, çok katmanlı yapısıyla insan doğasının karmaşıklığını tüm yönleriyle ele almış. Sevdiğim bir yazardan yine şaşırtıcı ve devasa bir eser okudum diyebilirim. Hatta hiç yazarla tanışmayan arkadaşıma bile oku diye yoğun ısrarlarıma maruz bıraktım. Yazarla tanışma kitabı da olabilir pekala. 

    1959 yılında küçük bir çocuk olan Roland, babasının isteği ve annesinin buna itaarkar bir tavırla boyun eğişiyle yatılı bir okula verilir. Sessizliği ve piyanoya olan yeteneği öğretmeni Miriam tarafından ilgi görür. Bu bir dönüm noktasıdır diyebiliriz. Arkadaşlıklar, okul, müzik, dersler genellikle ergenlik sebebiyle çok da parlak bir seyirde gitmez. Tuhaf alışkanlıklarıyla yatılı okuldaki Miriam'la yaşadıkları, parlayıp sönüveren anlık hevesleri derken nelere tanık olmuyoruz ki! Romandaki karşılaştığımız bir diğer zaman dilimi ise Çernobil felaketinin olduğu yıl. Bu zaman diliminde Roland büyümüş, hatta evlenmiş, daha da arttırıyorum baba bile olmuş olarak karşımıza çıkıyor. Roland'ı karısı tarafından terkedilmiş oğlu ile eve kapanmış olarak buluyoruz. Bu noktada Roland belirli bir yaşa gelmiş ve artık kendisiyle karşılaşmak zorunda kalmıştır. Alakasız bir evlilik yapmış, zerre olgunlaşma emaresi göstermediği halde çocuk büyütmeye çalışan, elle tutulabilir mantıklı işler yapmasını beklerken sürekli ilgi alanlarıyla ilgilendiğini görürüz. İçsel hesaplaşmalar, geçmişten arınma ve bağışlanma kısmındadır hayatının ancak ne kadarını yaptığını okuyunca siz karar verin. Yaş ilerledikçe güçsüz annesinin ve bencil babasının davranışlarını da anlamaya başladığını görürüz. Bu kısımda da ben fazlasıyla etkilenmiştim. Psikolojik olarak da Roland'ın çok iyi yansıtıldığını söylemeliyim. 

    Ian McEwan, Roland'ın çocukluktan yaşlılığa olan sürecini anlatırken zaafları, tutkuları, insanın kendine bile açık edemediklerini apaçık önümüze serer. Sadece bireysel anlamda yapmaz bunu, toplumsal sürece-tarihe de tanık oluyoruz. Küba füze krizi, nükleer enerji sorunlarına, salgın hastalıklara, dijital çağa... 

    Diğer kitaplarında da olduğu gibi yine bizi şaşırtmayı başarıyor ve okuru bir şekilde yakalayıp okurken diri tutuyor. Bu arada söylemeden de geçmeyelim, kitabın içerisinde diyalog yok, dümdüz yazılmış. Bu yüzden biraz uzun ve sıkıcı da gelebilir bazılarımıza. Bölümlere ayrılmış olmasına rağmen dediğim gibi dümdüz yazılmış bir metin. Geçmişten günümüze akan bir süreç halinde anlatılmıyor bu olaylar. Bir zaman diliminden diğerine adete sıçrarcasına okuyoruz. Aslında bu karmaşıklığın da bir anlamı olduğunu düşünmeden edemedim. Dersler, adı gibi aslında bize bir insan hayatının karmaşasını en ham haliyle aktarmış gibi geldi, hayatlarımız da karmaşık değil mi zaten? Bu karışıklık sebebiyle yoğun bir anlatıma maruz kalıyoruz ve ister istemez Roland'ın hayatından çıkıp da kendimizinkine bakabilmemiz çok nadir oluyor. Tabi hangi açıdan, nereden, ne kadar bakabiliriz, bu kısım da biraz karışabiliyor. Kendime çok derin ve değerli dersler çıkardığım bir kitaptı. Roland’ın çabasız, eyleme geçmeden öylece durduğu ve her an umutlu bakışlarla sürdürdüğü hayatında kendimi sorgulayacak bir çok yer buldum.

    İçimi rahatlatan bir kısımdan bahsetmek istiyorum. Miriam Cornell, bir piyano öğretmeni ve hiçbir anlamda yaptıklarını haklı ve doğru görmedim ve kitabın sonunda o bariz ibarenin, "böyle bir piyano öğretmeni hiç var olmadı", nasıl içime su serptiğini söylemeden geçemeyeceğim. 

    Kitap bu yıl içinde basıldığından pek okuru henüz yok, daha çok okura ulaşması niyetiyle bu incelemeyi ve öneriyi yazıyorum. Umarım keyifle okursunuz. Dersler adı gibi içinden çekip alabileceğiniz bir çok ders barındırıyor. 

    Bu arada son bir hatırlatma yapalım. Bu ve benzeri birçok incelemeyi 1000kitap üzerinden paylaşıyorum. Alıtılar ve daha fazlası için de oradayım. Tıklamanız yeterli. 


8 Eylül 2023 Cuma

Günah Çıkarma Ritüeli

Özlem Ekici
Tanrı'nın yarattığı ilk pişmanlığım,
Bir ismim olduğu sürece günahlarım da olacak.
Dünya'nın kaosuna basit bir sebep olayım istedim;
Yüksek balkonlarda buldum, öptüm ellerimi.
Bana benzeyen bir kadın varsa yüzünü unutsun, ezberlesin tüm duaları.

Bütün şehir inananların olsun, ben çıkmaz sokakların kadınıyım.
Ben güzel yaşadım çünkü sonumu bir adama bırakmadım
Her gece kızım doğuyor ve günün ilk ışıklarıyla kayboluyor.
Biliyorum, çağımın kadını olamadım
Canım sıcak bir yatak ve süt çekiyor;
Bu gece çocukluğuma dönesim var.

Bedenimin bir yerinde tarifi olmayan acılar doğuyor yine
Kadınlığım, çocukluğumdan çok önce başladı.
Ne zaman büyümekten yorulsam hüzünlü dizeler yazarım,
Bitmeyen şiirlerime de kırgınım biraz...

Şiirlerimde yaptığım, çöküşümü hazırlamak
Kafamda sayfaları çeviriyorum, oysaki ellerim titriyor.
Çok kalabalık ama bir o kadar da yabancı yüreğim.
Evime olan nefretim yolumu belirledi,
Her gece dizlerim kanar dua ederken.

Belki ismime yakıştırmazsın ama,
Sözlerim en büyük günah olduğu için yazıyorum
Bir hikayenin içinde olmalıyım ki kesince kanım akmasın
İyi kalpli bir adam bana bacaklarımı verse de yedi yaşıma koşsam;
Allah'ım, annemi koru kalemimden.

Yazabilseydim, raflarda unutulmuş bir roman olmak isterdim
Dokunduğum her şeye saçlarımın kırmızısını bulaştırdım,
Beyaz elbiseler giyiyorum yaralarımı sergilemek için.
Gece olur soyunurum, korkularımı anlatacağım önce.
Sanki Tanrı izin verdikçe kendimim, hem de başka biriyim
Bir sanatçı gibi sevdim, devletler gibi acı çekiyorum.
Gençliğimi kadınlığımdan utanarak geçirdim,
Bir asır daha barındır beni dünya.

Sevgilim sen hangi kutsal kitabın günahısın;
Defalarca keşfedilmiş bir topraksın, seni de öldürmüş toplum.
Sana hayranlıkla bakıyorum sanki ben yaratmışım gibi
Bana kötü alışkanlıklarımı bıraktıracağını biliyordum;
Duaları, kitapları ve annemi reddettim.
İsmimi senin koyduğunu öğrendiğimden beri adlara inanmıyorum
Beni ne diye çağırırsan o olurum.
Kimliğimi ilk kavgamda bıraktım;
Seni herkesten koruyabilseydim oracıkta terk ederdim.
O günden beri senden yana hiçbir şeyim yok
Ellerim, en çok da ellerim yok;
Onları bile sana verdim, hadi beni alkışla!


Not: Kendi şiirlerimi tekrar paylaşma kararı almamın üzerine, uzun bir aradan sonra ilk kez kendi şiirimi paylaşmamın sevincini yaşıyorum 😊

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2025