Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

28 Mart 2018 Çarşamba

Hiçliğe Sayıklama

Özlem Ekici

   Ben ne zaman bir gökyüzüne düşsem, sen aklıma düşersin. Yaralarım kabuk tutmadan, hemen biraz şiir saklıyorum içine. Öyle daha çok hiç olunuyor. Sanki çok güzel bir şiirin en güzel dizesinde bir ses düşmesiymişim, düşmüşüm, düş'müşüm ve sen beni tutup yerleştirmişsin en uymadığım şiire. Sadece baş harfimin büyük olması kadar bu hayattaki değerim, gerisi hep hiçlik.
Seni seviyorum.
   Bir gün uyandım ve aniden seni sevdim gibi değil de, seni seveceğim güne ulaşmak için büyümüşüm, büyümüşüm ve aniden o güne ulaşmışım gibi. Sen her sabah uyanıp yüzüne bir avuç şiir çarp, sonra git pencerenin önündeki cümlelerini sula, kahve ve sigarayla iyi gider biraz masal ye; sonra 5.kutsal kitap inince yeryüzüne, benim çoktan inandığım dinime herkes inansın.
Tanrım, ibadeti şiir ve biraz da şarap olan dinin cenneti susmakta mıdır?

24 Mart 2018 Cumartesi

'Mavi Kadar' Sevelim!

Özlem Ekici
Mavinin ateşi tüm renklerden daha çok yakar seni... Hem sıcak hem soğuktur alevleri... 
Mavi kadardır her duygu, mavi kadar seversen sonsuzdur sevgin. 
Nefretin öfken mavi kadardır, derin ve soğuk. Renklerden en çok maviyi sevme nedenim de budur. Mavi bir başkadır benim için. 
Sakinlik, huzur, sevgi birçok duygu bana maviyi çağrıştırır. 
O yüzden, ben de seni mavi kadar seviyorum. Okyanuslar ve gökyüzü gibi uçsuz bucaksız...
-Arka kapaktan...

   Öncelikle Meyrem Abla ile nasıl tanıştığımdan bahsederek başlamak istiyorum incelememe, Meyrem abla yazarı ve tasarımcısı olduğum bir derginin yazarı. Dergiden ayrılmama rağmen bırakamadığım dostlarımdan kendisi, bırakmak da istemiyorum. Ankara'da olması sebebiyle sık sık da görüşme şansımız oluyor. Kitabını yine bir gün birlikte sohbete daldığımız bir anda getirip elime verdi. Şöyle bir karıştırdım derken bir isim gözüme çarptı. İşte her şey o anda başladı. O isim üzerine birkaç olay ve benim o isimle olan olaylarıma benzerliği derken Mavi Kadar artık benim için çok özeldi.

   Her şeyden önce dilinden bahsetmek istiyorum. Çünkü bu sadelikte bir dille bu kadar akıcılık elde etmesi çok başarılı. Çok süslü ve edebi bir sanat dili yok kitabın, ancak sadeliği okudukça okutturuyor kendini. Aslında bu kadar rahat okuyabilmemizin sebebi, çok basit ve samimi cümlelerden oluşması. Yani bizim kendi kendimize yazdığımız kısa hikayeler gibi basit bir anlatımı var. Tüm bunlara rağmen öylesine akıcı ki okurken bittiğini anlayamıyorsunuz. Ben bitmesin diyerek olabildiğince uzattım kitabı.

   Konusuna gelirsek, Ankara'da üniversiteye başlayan Miranaz'ın başından geçen olaylar. Meyrem ablanın deyimiyle "İki gencin etrafında kurgulanan ve özellikle okul hayatımızda tanık olageldiğimiz, bazen keyifli bazen de hüzünlü ve hayatın içinden olaylar." Yazarımızın ilk kitabı olduğunun altını da çizmek istiyorum.

   Kitabın adından da anlaşılacağı gibi mavinin anlamı fazlasıyla özel. İçinize dokunacak sayısız cümlesi ve anı var kitabın. Mavi Kadar seviyorum sözü artık benim için çok özel oldu.

Mavi kadar sevelim hayatı!



Satın almak isterseniz buyrun linke tık:

17 Mart 2018 Cumartesi

DÜŞLER GÜNLÜĞÜ

Özlem Ekici

1.DÜŞ GÜNÜ

Her şeyi konuştuğunuzda geriye sadece siz kalırsınız. Eve yürüdüğünüz, sokağa saptığınız, tanımadığınız fakat bildiğiniz yüzleri görmeye başladığınızda geriye sadece siz kaldığınızı anlarsınız. Odanızın kapısını örtüp ışığı açmayı unuttuğunuzda da geriye sadece siz kalırsınız. Seslerin seyrelerek bittiği bütün anların sonunda sadece siz kalırsınız. Araya giren her unsur belirgin bir sessizlik teması taşır. Artık kendinizi koyacak yer bulamadığınız başka bir dönem başlar.

2.DÜŞ GÜNÜ

‘’Seninle konuşamıyoruz artık. Başka, savruk ve özensiz biri oldun. Çizginden saptın’’ dedi arkadaşım. Tatmin edici bir yanıt bulamamıştım. Sessizliğim artıkça konuşmasını şiddetlendirdi. ‘’Farkında mısın? Hayatında hiçbir şeyin kalıcılığı kalmadı. En başta da insanların. Son birkaç yılda hayatına girip, her şeyini paylaştığın ve sonrasında silinip giden insanların sayısını biliyor musun? Kendinle aranda bir mesafe kalmadığı için böyle olduğunu düşünüyorum. Kimse kalmadı, bak. Herkes bir şekilde geldi ve gitti. Bunun çok acımasız olduğunu düşündüğüm için seninle paylaşıyorum. Bu denli taviz seni yalnız ve mutsuz kılar. Senin için endişeliyim. Buna izin verme, olur mu?’’ Telefonun şarj uyarısının sesiyle birlikle kulağımda müthiş bir çınlama oluştu. Böyle anların tamamında size dair olmayan her unsur büyük bir kalıcık edinir. Çünkü yanıtlarınız tükendiğinde geride her zaman siz kalırsınız.

3.DÜŞ GÜNÜ

Diyalog sürdükçe taviz artar. Kendinize ve karşınızdakine tanıdığınız taviz artar. Buna dayandığınız ölçüde kendinizi savunur ve konuşabilirsiniz.

4.DÜŞ GÜNÜ

Konuşamadım. Geride yine büyük bir sessizlik teması oluştu. Tamamen haklı olduğunu düşünmemesi için konuşmam gerektiğini fark ettim. Aslında kendimi buna zorunlu kıldım. Aynı pozisyonda kalmaktan boynun ağrımıştı. Boynumu ovdum. Sigara içmek istiyordum fakat konuyu dağıtacak, bizi uzaklaştıracak bir şeylere de izin vermek istemedim. Kabul etmeliyim, arkadaşım haklıydı. Dağıldım biraz. Toparlamak için sigara içmem gerekiyordu. Elimdeki boş kupayı oturduğum masanın boş bir yerine yerleştirdikten sonra odama gidip sigaramı aldım. Küçük bir ara bana zaman kazandırdı. Çünkü dağılmış bir kafayı aynı pozisyonda kalarak toparlayamazsın.

5.DÜŞ GÜNÜ

‘’Artık kendimi daha az tanıyorum. Zamanı silinebilir hale bütün anlarımı da unutuyorum. İnsanlara dair tek bildiğim kalıcı olmadıkları. Bunun ötesinde bir gerçekliğe inancım kalmadı fakat haklı olduğunu düşünüyorum. Taşıdığım kaygılar beni kendimden uzaklaştırdı. Mesafem arttıkça sahnem azaldı. Kısıtlı bir alanda hızlı zamanlar geçiriyorum. Acı olan, bunun yarattığı bir korku yok. Kendimi koymaya yer bulamıyorum burada. Hiçbir şey tam olarak yer etmiyor. Boşluklar var. Sürekli artan boşluklar. Ailemden, sevdiklerimden ve arkadaşlarımdan uzaktayım artık. İnsanları önemli kılan detayları bile önemsemiyorum. Hakan’ın doğum günü ne zaman? Bilmiyorum. Anne aramıyor artık beni. Arayınca da aynı sahneler tekrar edip kapıyorum. İyi, aynı diyorum. Koca şehirde yedi aydır görmediğim anneme ‘’İyi, aynı anne’’ diyorum. Sürekli bunların bende yarattığı değişimleri düşünüp sonuçlarını hesaplıyorum. Yaptığım tek şey bu. Asıl sorundan uzaklaştım. Her şeyin aslından uzaklaştım. Anlamsız, çağrışımsız, zemini olmayan bir düzleme çakılıp duruyorum’’

6.DÜŞ GÜNÜ

Hatırladıklarım bu kadar.



6 Mart 2018 Salı

O Sizden Gittiğinde

Özlem Ekici

Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak,
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz.
Sokağa fırlayacaksınız ardından
Sokaklar da dar gelecek,
Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi.
Ne denizin mavisi açacak içinizi, ne de pırıl pırıl Gökyüzü...
Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, 
bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksiniz.
Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan,
"Önemli olan sağlık"...
"Yaşamak güzel"...
"Boşver, herşey unutulur"...
Siz hiçbirini duymayacaksınız.
Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz.
O'ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, 
az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksiniz.
Hep O'ndan bahsetmek isteyeceksiniz.
"Ölüme çare bulundu" ya da 
"Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başınızı kaldırıp "Ne dedin?" diye sormayacaksınız.
Yalnız kalmak isteyeceksiniz,
Hem de kalabalıklar arasında kaybolmak.
İkisi de yetmeyecek.
Geçmişi düşüneceksiniz. Neredeyse dakika dakika... Ama kötüleri atlayarak.
O'nunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz.
Gittiğiniz yerlere gitmek.
Bu size hiç iyi gelmeyecek. Ama bile bile yapacaksınız.
Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksınız. 
Aslında kurtulmak istediğiniz halde, o acıyı yaşamak isteyeceksiniz.
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz.
Herkesi O'na benzetip,
Kimseyi O'nun yerine koymayacaksınız.
Hiçbir şey oyalamayacak sizi.
İlaçlara sığınacaksınız. 
Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla O'nu unutturmayan. 
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek.
Boğazınız düğümlenecek, dinleyemeyeceksiniz.
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak.
Sabahı iple çekeceksiniz. 
Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksiniz.
Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölmeyeceksiniz.
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz. 
Nafile... Düşüncesi bile tahammül edilemez gelecek.
Rüyalar göreceksiniz, gerçek olmasını istediğiniz.
Her sıçrayarak uyandığınızda O'nun adını söylediğinizi fark edeceksiniz.
Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz. Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek. 
Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla.
Yüreğiniz burkulacak.
Canınız yanacak.
Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden.
O'nun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız.
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz.
Yaşadığınız yeri terk etmek isteyeceksiniz. 
O'nunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut... 
O'nunla bir gün bir yerlerde karşılaşma umudu... 
Bir umut sizi gitmekten alıkoyacak.
Gelgitler arasında yaşayacaksınız.
Buna yaşamak denirse...

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023