Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

20 Aralık 2022 Salı

Ataletim Tavan, Beni Üzmeyin Lan

Özlem Ekici


    
Bilindiği üzere kış depresyonuma girmiş bulunuyorum. İçimde anonim hasret rüzgarları ve konusuz mutsuzluklar baş gösteriyor. Bugün yine bir "Neden uyandım ya ben?" sabahına gözümü açtım. Ardından tüm miskinliğimi yorganıma sarılarak sevdim, kabullenmem kolay olunca hemen gözlerimi açtım. Böyle yatarak daha fazla gün geçiremem diyerek kahve için mutfağa yol aldım. Sigarasız günler geçiriyorum ve inanın bu oldukça kolay geçmiyor, kahve suyum fokurdaya dursun ben bir çift laf edeyim diyerek aynaya koştum. Baktım, uzunca süzdüm. Burnumun altındaki benin üzerinde gezen parmaklarıma baktım. Yanaklarımda beliren gülme çizgilerine dokundum. Yorgun ve kırmızı gözlerimin ardına bakarcasına inceledim kirpiklerimi. Hayat çok garip!

    Belki uzun bir uykuya ihtiyacım var. Belki de bu uykular beni yoruyor bu kadar. Bilmediğim hüzünler sarıyor etrafımı, sebepsiz gülücükler saçamıyorum artık. Bir şeyler oluyor, bir şeyler devam ediyor, bir şeyler bitiyor ancak ben izleyici koltuğumdan kalkıp da bunlara katılamıyorum. Bazen uyanmak istemiyorum, bazen de daha fazla uykuya katlanamıyorum. Bu böyle miskin bir yazı olmamalı dedikçe daha da miskinliğe elverir hale geliyor cümlelerim. 

    Birkaç kez kuş sesi duydum odamdan, oysa çevremde kuş sesi gelebilecek bir yer yok. Fazlaca kenarda kıyıda kalan bir odam var. İnsanın kulağına kuş cıvıltıları gelirken uykuya kapılması bir hayli zor oluyor, belki de bu yüzden kalkayım diye duymuş gibi oldum. Bir kuş sesine bağlı kalan miskinliğim daha da zorlayıcı hale gelirken toparlanıp çıkıyorum evden. Sokaktayım, hava serin bir kış sabahı, ayazı mı deniyordu yoksa. Kulaklığıma gidiyor ellerim, bir piyano solosunda takılı kalmışım. Tekrar aynı yerden devam etsin istediğimden hiç değiştirmeden başlatıyorum. Kışa ne de çok yakışıyor bu tonlar, bu notalar. Dans edesim geliyor, hüzünle açayım kollarımı, miskinliğimle döneyim etrafımda. Başımı serzenişime eş eğsem de uzaklardan bakışlarımı alamıyorum. 

    Umut etmek çok garip geliyor şimdi, otobüste sallanarak giderken nereden geliyor bu düşünceler böyle hoyratça. Bir sabaha daha uyanacağım ve her şey bugünden farklı olacak diyebilmek için umut ediyorum. Günlerim birbiri ardına dizilen boncuk taneleri gibi, fakat hepsi aynı renk ve şekilde. Aralarına şöyle minik birkaç süs taksam en güzel gerdanlık benimki olacak ama nerdeeee!

    Uzun süren yolculuğumu Kızılay'ın kalabalıklığına bırakıyorum. Biraz insanları izlemek için kenara geçiyorum. Saatin kaç olduğundan habersiz, oradan oraya koşuşturan insanların telaşına tezat ben olduğum yerde duruyorum. Ben neden bu kadar durgunum? Neden bu kadar acelesizim? Bazı günler rolüm gereği acelem varmış gibi yapıyorum. Yine de bu kadar sakin görünmekten kaçamıyorum. 

    Okula süren bir yolculuktayım. İnsanlar sabah mahmurluğunu atmaya çalışırken ben çoktan gözlerimi kapadım, müziğe kendimi bıraktım. Gelecek durakları umursamıyorum veya gelmeyecek duraklarda bekleşen insanların umutlarını. Bazen sadece beklemek için beklerim. Kimsesiz beklentilerde en çok kendimi bulurum, demek ki asıl beklediğim benim. Bilmiyorum, bu ataletime kış mı sebep oluyor yoksa Ankara'nın gri havası mı? Gittikçe alışıyorum bu durgunluğa, bu soğuk duruşa. Sessizce dans ediyorum zihnimde, ufak bir tebessüm düşüyor yüzümden, sınıfa giren ben değilmişim gibi geçip oturuyorum. 



2 Aralık 2022 Cuma

Bi'şeyler #3: Adsız Duygular Ediniyorum

Özlem Ekici


    Duygularınızı nasıl anlatırsınız? Ben sanırım en çok bunu yazarak yapıyorum. Çağlar boyu da bunu yapmışlar deyip kendimi haklı çıkarmaya çalışıyorum. Adlandırmaktan korktuğum duygular içindeyim. Yaşamadığınız hislerin ne olduğunu bulmak en zoru kanımca, o yüzden olsa gerek adlandırmaktan geri duruyorum. Bir şeye ad vermek, onu sahiplenmek, kabullenmektir demişti Sema Kaygusuz. Ad vermediğim sürece yabancılar bana, bilinmiyorlar, bilmek istediğimden de emin değilim. 

    Mutluluk anlarda saklıdır, demişler ya kim dedi hatırlamıyorum falan ama kesinlikle haklı. Daha az mutsuz olmaya çalışmak da mottom olmasına rağmen bu bilinmeyen duygularla mutlu mu olmalıyım, mutsuz mu olmalıyım daha kesin bir karar verebilmiş değilim. 

    Yerimde olsa ne yapacağını düşündüğüm yazarlar var, Kafka mesela. Bilmediği bir duyguya karşı tepkisi ne olurdu? Bilmek için çırpınır mıydı yoksa varlığını kabul edip adlandırmadan yaşamanın tadını mı çıkarırdı. 

    Adsız duygular dedim ama hani tahminlerim yok değil, az çok bir şeyler tahmin ediyorum işte bu olabilir, şu olabilir, Aa belki de budur falan. Bilmek istediğimden emin olsam adını koyup kabulleneceğim, lakin metinsiz-adsız hisler diye kalmasını istiyorum. Bilinmemezlik belki de tadını çıkarmamda daha iyi bir aracıdır. 

Şiir yazmaya dönüyorum, sevgili okuyucu. Eskisi gibi şiirlere dalacağım, kitaplarıma sığınacağım. Adını bilmediğim duygularla yaşamanın tadını çıkaracağım. Belki cesaret ederim de adlarını koyup sahiplenmek isterim bu duyguları, ama şimdilik yaşayalım sadece. 

    Kimi insanlar, kimi izler bırakır hayatımızda. Kimileri de bir yolcu misali anlık da olsa dokunur yaşamlarımıza. Hisler her zaman dışa vurulduğu gibi değildir mesela, en saklı hislerimizi gözlerimiz ele verir. Bakma gözlerimin içine, ben utanırım. Gülmek bazen gizleme sanatlarımızdan biridir, ama belki de en saf duygunun dışa vurumudur. Bu kadar belkiler, amalar arasında bazı hisler var işte, adını koyamadığım ama bir parçam gibi hissettiğim. Onlarsız nasıl yaşadım ben şimdiye kadar diyebileceğim hisler bunlar. Tadını çıkarmalı bazı anların, duyguların. Mutluluğu yakalamışken uzatmalı o anı, mutsuzluklara daha az zaman bırakmalı. 


Hangi Parçama Hangi Eşsin?

Özlem Ekici



Karanlıktım, koyuluğunda kaybolduğum

sığ bir deniz uzanıyordu içimde

Solan çiçeklerimin üzerinde bir kül

Savrukluğu tüm cihana dair

Bir gece bir kıvılcım düştü göğüme

O parıltıya koştum önce

Parıltı büyüdü, aydınlattı tüm göğü

Bir çiçek tomurcuklandı dalımda, sen gelince

Sonra bir ormana umut oldun gönlümde

Duvarlarımda sarmaşıklar, çiçekler rengarenk

Bir ses titretiyor dalları inceden, 

aşkın en berrak tonu bu göldeki


kimse bakmadı sen gibi bana

kimse uzanmadı ellerime, yaralarıma

parmak uçların kırmaktan korkarcasına tenimde beliren minik kıvılcımlar gibi

bir koku duydum, boynunun en saklı köşesinde

göğsünün inip kalkışlarına ilmekledim nefesimi

bir güvercinin göğsünde geldim kondum sana

kollarının arasına yerim dedim, sığındım

güldüğünde oluşan çukurlara bıraktım gülüşlerimi

sevdim, belki de tek yapabildiğim buydu


bazen kayıp parçalarını ararmış insanlar

ben aramazdım, bu kadar parçama hangi eş

Nereden, nasıl olsun da gelip yerleşsin tam ortasına

Olabilirmiş, rüya değilmiş bu masallarda anlatılan

İnsan şaşar kalırmış öylece

Solan çiçekleri döker, yeni tomurcuklar ekermiş

Kopan dallar yeni sürgünler verirmiş

En sığ denizler dağılır, kurulurmuş yemyeşil ormanlar

İçi titrermiş bir çift dudaktan çıkan bir sedaya

Yürekten yüreğe usul usul çizilirmiş o yol

Bir çift el en güçlü yapabilirmiş seni

O içine düşüp durduğun kuyuyu kapatıp en mavi resmi çizermişsin oraya

En çok da severmiş bir insan, böylesine, delicesine

İlmeklediğim nefesimi tuttuğum yerden dokudum hayallerimi

Kokun, nefes, eller ve bir parça yürek sızım

Hepsi de eksik parçaları ruhumun

Tam orta yerinde, yerlerinde.


Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023