Son günlerde tükenmişlik sendromuna yakalandım sanırım. Hiçbir şeyden eskisi gibi tat almıyorum -yazmaktan bile. Bazen konuşmayı bile gereksiz buluyorum ki bu yüzden bana yöneltilen birçok soruyu cevapsız bırakıyorum, bazen de bir cevap dahi beklemeden benden ilgiyi kesiyorlar. Evdekiler bile benden ümidi kesmiş durumda, cevap gelmiyor diye soru bile sormuyorlar. Susuyorum, sadece izliyorum. Oğuz Atay'ın da dediği gibi: "Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor.Kendinden nefret ediyor."
Zamanın içinde varlığını sürdürmeye çalışan bizleri izliyorum.
Acıyı susmalı, çıkar yok başka
Sözler dağıtmasın bu durgunluğu.
O çiçek beklerken solmasa keşke
Sessiz yakarıştır gözdeki buğu.
Bazen kendi kendime konuşurken buluyorum kendimi, beni, benliğimi. İyi mi yapıyorum kötü mü bilmem ama farketsem bile devam ediyorum konuşmaya. Aslında Bob Marley çok haklıymış "Kendi kendime konuştuğum kadar, kimseyle konuşmuyorum. Sebep delilik değil, sadece bilirim ki insanı sadece en iyi kendi dinler." En iyi dinleyicim kendim. Beni benden başka en iyi kim anlayabilirdi ki zaten?
Kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmiyor ki, gözler anlatırken tüm ayrıntılarıyla kelimelere gerek de kalmıyor. Misal vermek gerekirse aşık olduğunuz birinin karşısında bülbül kesilebilir misiniz? Dilini yutmuş lal gibi kalmaz mısınız? "Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor." demişti satırlarında Oğuz Atay. Susmak bazen en iyisidir, kelimelerin acizliğinde.