Kafka, günlerdir mektup yazdığı
masadan yavaşça belini doğrulttu. Günlerdir yazıyor, kendi kendine konuşuyor,
oturuyordu. Yalnızdı ve en çok yalnızken yazılıyordu.
“ Odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada da yıllarca yalnız değil
miydim? İstediğim şey imkânsız olsaydı, istemezdim. Şimdi daha mı az duyarlı
olmaya başladım acaba? ” Etrafına bakındı ve tekrar masasına göz gezdirdi.
“ Şu anda çekilmez bir haldeyim. Yorgunum, uykusuz, hüzünlüyüm. Sanki bir
şey beni engelliyor ve özgürleşemiyorum. Yüzerek bu yaşamın dışına çıkmayı
yeğlerdim. Dün, bugün, hep berbat. Neden? ”
Masadan kalkıp üzerine bir ceket aldı. Dışarı çıkmayı düşündü, çıktı.
Nereye gideceğini bilmiyordu, düşünmek de istemiyordu.
İnsanların yüzüne bakmadan, ona çarpmalarına
aldırmadan geçip gitti aralarından. Yol üzerinde tenha bir yerde bir bank
gözüne ilişti. Usulca gidip oturdu. Etrafına hızlıca göz gezdirdikten sonra
kafasını elindeki kâğıtlara eğdi. Kendi kendine konuşmasına kaldığı yerden
devam etti.
“Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın
ardında yaşıyor.”
“Analiz
etmek, korku doğurabilecek bütün olaylara karşı kendini hazırlamaktır.”
Kuşkuyla irkildi Kafka, bankın boş
köşesine ilişmiş adama göz ucuyla baktı. Ardından kafasını eğip konuşmasına devam
etti.
“İnsan aslında nelere sahip olduğunu bilmeyen bir kapitalist.”
“Zor
şeylerin daha güzel olduğuna inanmak, ölümlülerin ortak yanlışıdır.”
“İnsanlığı kendine mihenk taşı yap; şüphe
edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu taş.”
“Her
şeyden şüphelen. Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan yaşamında bir kez
olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.”
“Şimdi ve bundan sonra, sana ve kendime
itiraf etmekte hala fazlasıyla zorlandığım bazı şeyleri suskunlukla
geçiştireceğim.”
“Talihin
her gün bir sıkıntı verdiği birini neşeli olmaya kandırmanın kolay olmadığını
çok iyi biliyorum. Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında
kullanmaktır.”
“Us, ancak bir destek olmaktan çıkınca
özgürlüğe kavuşur. Ne var ki duygularımızla yaşamıyoruz her zaman, acınacak
durumdaki aklımızla yaşamayı daha doğru buluyoruz.”
“İnsanın
en büyük saadeti aklını doğru kullanmasına bağlıdır. Mükemmel olmayan bir
varlıkta mükemmel varlık düşüncesinin varlığı, mükemmel bir varlığın var olduğunu
gösterir. Mükemmel bir varlık varsa ve düşünce gerçek ise çevremdeki her şey de
gerçektir.”
“Ne dediğinizi gerçekten anlayamıyorum bayım.
Bir tek şey biliyorum: Gürültü, patırtı istemiyorum, karanlık olsun istiyorum,
bir yerlere gizleneyim diyorum, bunu istiyorum işte, bunu arıyorum, bunun
ardından gideceğim, elimde değil.”
“Düşünüyorum,
öyleyse varım. Düşüncelerimi sizinle paylaşıyorum.”
“Söyleyecek söz bulamıyorum, ne yapayım. Öyle
bir sessizlik çöktü ki bu sessizliğin içine seslenemiyor insan.”
“Bir
insanda bir şey görmüşsek ve bu şey bizi aynı anda başka insanlarda gördüğümüz
bir şeyden daha fazla çekiyorsa ruhumuz öyle bir hâl alır ki doğanın kendisine
bahşettiği iyiyi arama hissiyle yalnızca o insana yönelir ve o iyiyi bizim
sahip olabileceğimiz en büyük nimetmiş gibi gösterir.”
“Ah, Milena… Ondan bahsediyorsunuz. Tanıyor
musunuz onu?”
“Bir
çiçeğin güzelliği bile bizde ona bakma isteği uyandırır, bir meyveninki ise
yeme isteği. Ama en kuvvetlisi, insanın öteki yarısı olduğuna inandığı bir insana
ait gördüğü meziyetlerdir. Bizi ilgilendiren şeylerde yanılmaya ne kadar
yatkın olduğumuzu ve dostlarımızın yargıları bizden yana olduğunda da bu
yargıların ne kadar kuşku götürür olması gerektiğini biliyorum.”
“Bu dünya için kendini paralaman gülünç.”
“Övülmeye
değer tek şey erdemdir. Ancak zayıf ve alçak ruhlardır ki kendilerine
gerektiğinden fazla değer verir ve üç damla su ile ağzına kadar dolan gemilere
benzerler. Ancak ben onlardan değilim. Yazıyor musunuz?”
“Yazmak, mutlak bir yalnızlıktır, kişinin
kendi benliğinin soğuk boşluğuna düşmesidir. Kelimeler sihirli formüllerdir.”
“Dünyada
yazılarımı okumaya tenezzül edecek çok az insan bulunduğunu görme bıkkınlığı ve
tatsızlığı beni ihmalkâr yapmasaydı, belki de şimdi başka bir şey de yazmak
isterdim...”
“Gitmeliyim bayım.
Size iyi günler.”
“Hoşça
kalın.”
Kafka
kalkacak olduğu banktan birden arkasına döndü ve bu Fransız görünümlü düşünüre
ismini sordu:
“İsminizi öğrenebilir miyim? “
“René
Descartes bayım, Descartes.”
Kafka kendi adını söylemeden arkasına döndü ve
hızlı adımlarla evinin yolunu tuttu.
***
Açıklama: Bu metin Kafka ve Descartes'in sözleri ile kurgulanmış bir karşılaşma anıdır. Gerçekte ne aynı zaman diliminde yaşamış ne de aynı mekanlarda bulunmuşlardır. Kitaplarında geçen sözler üzerine kurgulanan bir kısa öyküdür. Bu yazım daha önce bir dergide yayınlandı ve ben sizlerle de paylaşmak istedim. Görüşlerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Hoş kalın.
çok beğendim :) keşke karşılaşsalarmış, aynı dönemde yaşasalarmış dedittirdi bana
YanıtlaSilTeşekkür ederim, beğenmene çok sevindim. :)
SilBen çok beğendim. Emeğine sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim :))
Silçok çok iyi düşünmüşsün yaaa :) süperdi valla :)
YanıtlaSilÇok çok teşekkür ederim o zaman :))
Sil