Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

29 Mayıs 2019 Çarşamba

Kafka ve Descartes - Bir Kurgu Denemesi

Özlem Ekici

            Kafka, günlerdir mektup yazdığı masadan yavaşça belini doğrulttu. Günlerdir yazıyor, kendi kendine konuşuyor, oturuyordu. Yalnızdı ve en çok yalnızken yazılıyordu.
            Odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada da yıllarca yalnız değil miydim? İstediğim şey imkânsız olsaydı, istemezdim. Şimdi daha mı az duyarlı olmaya başladım acaba? ” Etrafına bakındı ve tekrar masasına göz gezdirdi.

            Şu anda çekilmez bir haldeyim. Yorgunum, uykusuz, hüzünlüyüm. Sanki bir şey beni engelliyor ve özgürleşemiyorum. Yüzerek bu yaşamın dışına çıkmayı yeğlerdim. Dün, bugün, hep berbat. Neden?  Masadan kalkıp üzerine bir ceket aldı. Dışarı çıkmayı düşündü, çıktı. Nereye gideceğini bilmiyordu, düşünmek de istemiyordu.

             İnsanların yüzüne bakmadan, ona çarpmalarına aldırmadan geçip gitti aralarından. Yol üzerinde tenha bir yerde bir bank gözüne ilişti. Usulca gidip oturdu. Etrafına hızlıca göz gezdirdikten sonra kafasını elindeki kâğıtlara eğdi. Kendi kendine konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor.
Analiz etmek, korku doğurabilecek bütün olaylara karşı kendini hazırlamaktır.

            Kuşkuyla irkildi Kafka, bankın boş köşesine ilişmiş adama göz ucuyla baktı. Ardından kafasını eğip konuşmasına devam etti.

İnsan aslında nelere sahip olduğunu bilmeyen bir kapitalist.
Zor şeylerin daha güzel olduğuna inanmak, ölümlülerin ortak yanlışıdır.
İnsanlığı kendine mihenk taşı yap; şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu taş.
Her şeyden şüphelen. Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.
Şimdi ve bundan sonra, sana ve kendime itiraf etmekte hala fazlasıyla zorlandığım bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.
Talihin her gün bir sıkıntı verdiği birini neşeli olmaya kandırmanın kolay olmadığını çok iyi biliyorum. Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında kullanmaktır.
Us, ancak bir destek olmaktan çıkınca özgürlüğe kavuşur. Ne var ki duygularımızla yaşamıyoruz her zaman, acınacak durumdaki aklımızla yaşamayı daha doğru buluyoruz.
İnsanın en büyük saadeti aklını doğru kullanmasına bağlıdır. Mükemmel olmayan bir varlıkta mükemmel varlık düşüncesinin varlığı, mükemmel bir varlığın var olduğunu gösterir. Mükemmel bir varlık varsa ve düşünce gerçek ise çevremdeki her şey de gerçektir.
Ne dediğinizi gerçekten anlayamıyorum bayım. Bir tek şey biliyorum: Gürültü, patırtı istemiyorum, karanlık olsun istiyorum, bir yerlere gizleneyim diyorum, bunu istiyorum işte, bunu arıyorum, bunun ardından gideceğim, elimde değil.
Düşünüyorum, öyleyse varım. Düşüncelerimi sizinle paylaşıyorum.
Söyleyecek söz bulamıyorum, ne yapayım. Öyle bir sessizlik çöktü ki bu sessizliğin içine seslenemiyor insan.
Bir insanda bir şey görmüşsek ve bu şey bizi aynı anda başka insanlarda gördüğümüz bir şeyden daha fazla çekiyorsa ruhumuz öyle bir hâl alır ki doğanın kendisine bahşettiği iyiyi arama hissiyle yalnızca o insana yönelir ve o iyiyi bizim sahip olabileceğimiz en büyük nimetmiş gibi gösterir.
Ah, Milena… Ondan bahsediyorsunuz. Tanıyor musunuz onu?
Bir çiçeğin güzelliği bile bizde ona bakma isteği uyandırır, bir meyveninki ise yeme isteği. Ama en kuvvetlisi, insanın öteki yarısı olduğuna inandığı bir insana ait gördüğü meziyetlerdir. Bizi ilgilendiren şeylerde yanılmaya ne kadar yatkın olduğumuzu ve dostlarımızın yargıları bizden yana olduğunda da bu yargıların ne kadar kuşku götürür olması gerektiğini biliyorum.
Bu dünya için kendini paralaman gülünç.
Övülmeye değer tek şey erdemdir. Ancak zayıf ve alçak ruhlardır ki kendilerine gerektiğinden fazla değer verir ve üç damla su ile ağzına kadar dolan gemilere benzerler. Ancak ben onlardan değilim. Yazıyor musunuz?
Yazmak, mutlak bir yalnızlıktır, kişinin kendi benliğinin soğuk boşluğuna düşmesidir. Kelimeler sihirli formüllerdir.
Dünyada yazılarımı okumaya tenezzül edecek çok az insan bulunduğunu görme bıkkınlığı ve tatsızlığı beni ihmalkâr yapmasaydı, belki de şimdi başka bir şey de yazmak isterdim...”
Gitmeliyim bayım. Size iyi günler.
Hoşça kalın.

            Kafka kalkacak olduğu banktan birden arkasına döndü ve bu Fransız görünümlü düşünüre ismini sordu:
İsminizi öğrenebilir miyim?
René Descartes bayım, Descartes. 
             Kafka kendi adını söylemeden arkasına döndü ve hızlı adımlarla evinin yolunu tuttu.
***


Açıklama: Bu metin Kafka ve Descartes'in sözleri ile kurgulanmış bir karşılaşma anıdır. Gerçekte ne aynı zaman diliminde yaşamış ne de aynı mekanlarda bulunmuşlardır. Kitaplarında geçen sözler üzerine kurgulanan bir kısa öyküdür. Bu yazım daha önce bir dergide yayınlandı ve ben sizlerle de paylaşmak istedim. Görüşlerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Hoş kalın.



Özlem Ekici / LEVLA LAVİN

Levla da benim, Özlem de ama buralarda çoğunlukla Levla'nın izini sürüyoruz.

6 comments:

  1. çok beğendim :) keşke karşılaşsalarmış, aynı dönemde yaşasalarmış dedittirdi bana

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, beğenmene çok sevindim. :)

      Sil
  2. Ben çok beğendim. Emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
  3. çok çok iyi düşünmüşsün yaaa :) süperdi valla :)

    YanıtlaSil

**Yorumlar sayesinde görüşüyoruz, yorum yazmadan geçmeyin.
**Lütfen yorum kısmında link vermeyin, link içeren yorumlar yayınlanmıyor.
**Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2024