Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

5 Nisan 2017 Çarşamba

Ölüm Gibi Bir Şey Ataleti

Özlem Ekici

  Birisi öldü. Ne hissediyorum? Dürüstçe, hiçbir şey hissetmiyorum. Üzüntü mü? Deniyorum. Üzülmeye çalışıyorum. Olmuyor. Israr ediyorum, anılar düşünüyor, yeri geliyor yenilerini yaratıyorum. Geçen zaman içinde, yine de üzülmüyorum.

  Ölüme üzülüyorum, ölene değil. Acımasızca geliyor kulağa farkındayım, okurken düşünüyoruz, saçma geliyor. Bir insanoğlu Nasıl bu şekilde görebilir deniliyor.
  Bakalım; ne yaparsak yapalım, ölen olacağız. Tek yapabildiğimiz ertelemek. Kaçsak ne yazar ki? Elinde sonunda o bizden daha hızlı koşuyor. Bu durumdan çaresizliğimiz ölüme karşı olduğundan, ölene dokunamayacağım için, peşinden gidip yardım edemeyeceğim için üzülemiyorum.
  O kadar zorluyorum ki kendimi. Şakaklarım ağrıyor, parmaklarım karıncalanıyor. Bazen oturacak gücüm bile kalmıyor, gerçek anlamda kendimle savaşıyorum, ne için; üzülmek için. Ne kadar komedi aslında(!).
Sanırım benim durumum işi fazla ciddiye alıyor olmamdan kaynaklanıyor. Kaçamayacak, atlatamayacak, saklanamayacak, en iyisi de zorlanmayacak bir şeyden.
Durum bu; ölene değil, ölüme üzülüyorum.

4 Nisan 2017 Salı

Olvido - Ahmet Muhip Dranas

Özlem Ekici
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

Ahmet Muhip DRANAS




1 Nisan 2017 Cumartesi

Ben Senden Önce Ölmek İsterim - Nazım Hikmet Ran

Özlem Ekici
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.

Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi oradan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

Nazım Hikmet Ran

24 Mart 2017 Cuma

İdris'le Konuşma - Edip Cansever

Özlem Ekici
-İdris, sen ne yapıyorsun kuşların yanında
-İdris'le konuşuyorum

Kuşları okuyorum içimde, ağacın kuşlarını
Yeni pişmiş çilek reçeli gibi kaynayan
Dalların üzerinde
Gemilere dadanan kuşları okuyorum bir de
Göklerde bir başına dolaşan
Görkemle
Büyük denizlerdeki yalnız kuşları
Ve okuyorum yıllardır bütün yalnızlıkları
Okuyorum da 
Kuş olsun, insan olsun
Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı
İşte
Suları fiyakayla göğüsleyen yelkovan kuşları
Geçiyorlar martıların peşi sıra
Ve küçük bir evin üst katı martı
Duvarlarından sümbüller akan
Sanki çok öpüşmelik kuşlar bunlar, çok sevişmelik
Ve seninle biz iyi ki
Sevmelerin ustasıyız, güzel şaşkınlıkların
Önce yüreklerimizi alıştırmışız buna, sonra kafalarımızı
Ki bu yüzden içimiz hiçbir zaman yoksul değil
Yoksul olmadı.

Bak
Bu kalın kalın ellerimi soruyordun, bu çürük çürük bakan
gözlerimi
Dokunuyor ellerim gördüğün gibi
Anlıyor dokunduğunu benden önce
Emiyor suyu gözlerimse
Emziriyor güneşi
Ve uçsuz bucaksız bir maviliği yaratıyor onlar
Her gün
Yaratacaklar elbette
Ve sözgelimi ben
Üstünde gökyüzünün
Kum taşıyan mavnalar gibiyim

Kimi zaman kavuniçi, kimi zaman Osmanlı yeşili
Sabahtan akşama kadar seyrederim
Ve derim ki biz
Çok değerli bir yüzük taşının halkasında sıralanmışız
Ana sütü gibi bir aydınlık içinde
Yani şu yeryüzünü bir uçtan bir uca kuşatmışız
Dik tutarak gövdemizi
Umutla
Bazan da yıkılarak kendiliğimizden ya da bir kurşunla
Ve bu hızlı akışa yaşayıp ölmek deriz.

Yaşayıp ölmek, deriz, ne denir daha başka
Denir, çok şeyler denir, biliyorum
Geçecektir hayatımıza mutlaka
Çok inandığımız bir şeyin çocukluğu
Sonra gençliği, sonra oturmuşluğu
Sonra hayat hayat gibi olacaktır.

Bakma sen, kuşlar bir uçumluktur ne de olsa
Denizler bir fırtınalık görkemli
Bizse kendimizi insan olarak
Bir tohum gibi dikmişiz sonsuzluğa.

Edip Cansever 


21 Mart 2017 Salı

Lokman Hekimin Sev Dediği - Metin Eloğlu

Özlem Ekici

Bu yürek 
Seni seveceğini biliyordu herhalde 
Bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir 
Bire bin veren buğday 
Elmadaki mayhoşluk 
Hukuki beşer 
Çınçınlı hamam 
Çizmedeki kedi 
Sanki elleriyle koymuşlar gibi 
İkimizden bir işmar 
Seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya 
Gözlerim yarım 
Ellerim çolak hüseyin eli 
Seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki 
Bugün günlerden ne ? 
Cumartesi 
Seni sevdiğim için , Cumartesi elbet 
Seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız 
Ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana
Bu gemiler nereye gidiyor , seni sevdiğim için 

Seni sevdiğimden , suyun akası geliyor 
Bacaların tütesi 
Nurhayat’ın halleri , seni sevdiğim için güzel 
İbrahim’in dilleri 
İnsan seni sevince , tutsaklığa kızar tabi 
Savaşın adı geçse , cinifrit olur 
Ereğli’nin kömürünü düşünür , ne kömür o be 
Raman’ı düşünür , Çukurova’yı düşünür 
Seni sevdiği için , Haliç’te bir uğultu 
Marmara’da bir deniz 
Isparta bahçesinde güller 
Seni sevdiği için goncalanıyor 
Seni sevdiğim için , kilim dokuyor Avşar’da 
Yarın sabahlar , seni sevdiğim için icat edildi 
Penisilin , halk şiiri , canlı sinema 
Mapushaneler , yedi düvel , harbi ispanyol nezlesi 
Sultan Hamid , don civani 
Ne bilsinler seni sevdiğimi 
Başaklanmayan yulafa söylemeli 
Cılk yumurtaya 
Paslı demire 
Kulağını bükmeli kurtlu kirazın 
Hoşnut değilllerse bu gidaşattan 
Akıl etsinler seni sevdiğimi , 
Yeşille turuncunun kafa barıştırması , bu sevdadan ötürü 
Tepemizdeki o göçmez tavan 
Sulardaki yakamoz , ortancadaki pembe 
Ben seni sevdim diye 
Bingöl vilayetinde , kamyondan inince 
Tığ gibi bir delikanlıya soruyorum 
Siz nerenin bulutlarısınız böyle ? 
Biz sizin sevdanızın bulutlarıyız 
Bir yıldızlı akşamı varsa Ankara’nın 
1953 kışları içinde 
Karnı tok , sırtı pekse hısım akrabanın 
Konu-komşu , dirlik düzenlik içindeyse 
Birbirimizi daha çok sevelim diye 
İnsan seni sevince iş-güç sahibi oluyor 
Şair oluyor mesela 
Meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri 
Caysın be güzel 
Caysın be iyi 
Tütünü bırakıyor , tütün neyime zarar 
Keseme zarar , ciğerime zara , sevdama zarar 
Seni sevince adamın papuçları eskimiyor 
Beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi 
Seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen 
Saçları zencefilli 
Erkencecik evine dönmek istiyor canı 
Hep seni düşün 
Hep seni yaşat 
Hep seni yıka 
Seni doyur üç öğün 
Seni bir kanım uyut , sonra uyandır 
Lokman hekim , seni sev diyor bana 
Seni sevmeseydim , ilkbaharı kodunsa bul gayrı 
İstanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde 
Umut diye bir şey yoktu ki , seni sevmeseydim 
Hak , hukuk , bereket diye 
Eşitlik , kardeşlik , hürriyet diye 
Yüreğime sağlık ne iyi ettim..!

Metin Eloğlu





Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023