Kendi kendini
büyüten dev bir girdabın içinde usul usul ilerliyorum. Yaşadığım bütün
deneyimlerin ötesinde bambaşka dinamikleri olan bir gücün karşısında olduğumu
hissediyorum. Karşılaştığım her ayrıntı yeni ve daha önce karşılaşmadığım
türden. O denli başka ve kendine has ki başka deneyimlerimi anımsatmıyor bile. Yeni
bir biçim aldığımı, omurgamdan ve etimden içeriye başka türden bir şeylerin
doluştuğunu görüyorum. Sanırım kötü olan şu: her ayrıntı ruhumun derinliklerine
dek anlaşılır ve bir o kadar da tanıdık. Daha önce yediğim bir yemek yahut
içtiğim çok güzel bir şarabı hatırlatıyor. Hepsinden aynı oranda etkileniyorum.
Çok yakın, tahmin edilmek üzere ve çok uzak ve asla tahmin edilemez olan bir girdabın
içinde usul usul ilerliyorum. Korkmuyorum. Yaşıyor olmaktan daha kötü ve
ürkütücü olamaz hiçbir deneyim. Ağlak bir haldeyim. Ama içimde coşkun pınarlar
akıyor öte yandan. Islık çalan köy kızlarını görüyorum. Kısa süren anların
içinde uzun çok uzun zamanlarda ilerliyorum. Şöyle bir şey okumuştum: ‘’zaman,
düz bir çizgidir.’’ sanırım düz bir çizginin üzerinde ilerleyen milyarlarca
anının içinde kendimi görmeyi diliyorum. Rüya olsa bunu bilirdim. Bu derin bir
girdap. İlerledikçe büyüyen, başka hiçbir şeye benzemeyen ve sürekli değişen
bir deneyim. Neresindeyim? Ne kadar süre burada kalmayı sürdürürüm, bilmiyorum.
Geçen sene demişim: ”bir süre sonra uzaktan bakılan bir şeye dönüşüyor insan.”
bakıyorum, yine aynı yerdeyim.
Anlatmaya
çalışmak yaşıyor olduğun duygunun ya da asıl gerçeğin ancak belli bir kısmını
yansıtabilir. Hepimizin etrafında dolaşıp sonuca götüremediği en büyük açmaz da
burasıdır. Bu çelişkili durum bize büyük bir açmaz veriyor. Bizler genel olarak
benzer şeyler yaşayıp, benzer duygularla muhatap olduğumuz için de o açmazın
içini aynı sonuçlarla dolduruyoruz. Sadece kimimiz yoğunluğunu farklı ölçülerde
yaşıyor. O açmaz içini doldurmak için bize en çok da kendimizi yalnız
hissettirdiğimiz anları gösteriyor. Benzer acı sonuçlar ve şanslıysak benzer
aynı sevinçler. Anlatmak insanı bir çözüme götürmez. Ancak başkalarının
çözümsüzlüğünü büyütür.
Hayatın
neresinden tutarsak tutalım muhakkak boşluklar ve cevabı zor sorular kalıyor. Önce
boşlukları savuşturup sorulara cevaplar arıyoruz. Geriye kalan zamanın
tamamında ise bunların doğruluğunu düşünüp duruyoruz. İnsanlara gidiyoruz
çıkmazlar artınca. Ya da insanlara gel diyoruz. Yakın yahut uzak bu önemini
yitirmeye başlıyor bir süreden sonra. Herkes kendi meşguliyetini uğraş edinmiş
oluyor. Anlatmak yol almayınca susmak kalıyor geriye. Fakat her durumda muhatap
değişmiyor. Yine siz kendinizle kalmaya, kendinizi yormaya başlıyorsunuz. Gitmek
istiyorsunuz imkânınız olmuyor. Kalmak zaten hep var. O hiçbir koşulda kendini
değiştirmiyor. Eylem oluşmayınca arada oluşan her durum önemi kaybediyor. Ortak
bir yargı ya da kaçış sunuyorlar bize. Buna zaman diyorlar. Aslında meseleyi
büyütmek zarar veriyor. Bunu kabul etmemiz gerektiğini söylemeye başlıyorlar. Belli
bir çevrenin içinde kalmak, orada çok uzun zaman geçirmek veya o duruma
alışmayı kadere dönüştürmek hepimizin ortak kaygısı olmaya başlıyor. Bunu fark
ediyoruz. Bunu anlıyoruz. Gidilecek yerlerimizin yoksunlaşmasından ortaya çıkan
bir çözümsüzlük bu. Kimseye anlatmamak, kimseyi görmemek gerekiyor belki de.
Gözlerimin
etrafından bir halka oluşuyor. Dünyanın etrafını çevreleyen yörünge gibi. Bana
güzel şeylerden söz edin. Aklımı taşıyamıyorum.
Güzel şeylerin
olacağına olan inancımı ne zaman diri tutmaya çalışsam karşılaştığım manzara
hep tam karşıtı oluyor. Bunun dengeyle ilgili olduğunu da düşünmüyorum. Kendi
aramızda tartışınca genelde talihle ilgisinin olduğunu söylenir bana. Kötü
şeyler yaşıyor olmak, çirkinlikle muhatap olmak neyle ilgili peki? Talihsizlik
mi? emin değil. Bu durum o kadar çok fazla oluyor, o kadar kanıksanacak bir hal
alıyor ki bunun tamamen kaderle ilgisinin bulunduğunu söyleyebilirim. Ya da biz
yetinme konusunda yeterince iyi değiliz. Önümüzde olup biten her şey yetinelim,
kabul edelim, itiraz etmeyelim diye mi var? Kimse ne olduğuyla ilgilenmez. Herkes
sonuna bakar. Sonunda neyle kaldığındır asıl konu. Bizi incitip körelten asıl
yer arada olup bitenlerdir aslında. Neden bunları konuşmuyor, bilmiyorum.
Birçok şeyi
gürültüyle, kargaşa yaratarak ve ortalığı gereksiz bir acıya bulayarak
gerçekleştirdim. Neticesinde elde ettiğim her şey kaybediyor olduğum gerçeğini
değiştirmedi. Bunu fark edip düzenlemeye çalışmam çok zamanımı aldım. Tam
olarak düzelttiğimi söyleyemem fakat belli ölçüde yol aldığımı çok rahat
söyleyebilirim. Şimdi her şeyi daha sessiz ve sezdirmeden yoluna koymaya
çabalıyorum. Ortada kazanım ve eksiklik oluşacaksa bile bu daha sessiz ve sakin
gerçekleşmeli. İlk seçenek benim kusurlarımı arttırmaktan öte bir şeyler
vermedi bana.
Sonunda her şey
anlamını yitirince nerede ve ne şekilde başladığının hiçbir önemi kalmıyor. Yeterince
iyimser biriyseniz ancak kendinizi avutacak sebepler buluyorsunuz. Birini
sevmekten yahut savaştan ve yıkımlardan söz edebiliriz. Sonuç her durum için
aynı neticeyi veriyor. Ayağa kalkmamız ve devam etmemiz gerektiğini söyler bize
filmler. En iyi arkadaşınız size telkinler sıralayıp durur. Sonunda gider
ama. İçinizde kalan birkaç avuntu
cümlesi dışında kimse kalmaz etrafta. Seviştiğiniz kadınlar ya da erkekler,
kötülüğünü arzuladığınız herkes. Kimse kalmaz. Hepsi birer duvar yazısına
dönüşürler. Oradadırlar ama aşınmışlardır duvarlarda. Bilirsiniz bunu. Aslında
her şeyi ta en başından beri biliyorsunuzdur. Olayların sizi sürükleyeceği yeri
kafanızda tasarlarsınız en başında. Ve ne olduğunu anlamadan orada buluverirsiniz
kendinizi. Ben böyle anlarda hep annenim öleceği anı hayal etmeye çalışırım. Her
şeyin anlamını yitirdiği noktada size acı verecek en büyük anı tahmin etmeye
çalışırsınız. Tüyleriniz ürperir. Ağlamamak için zor tutarsınız kendinizi. Fakat
ağlayamayacağınızı da bilirsiniz. Ölmek ve yaşıyor olmanın ayrıştığı temek
noktanın duyularımız olmadığı biliyorum. Sadece nefes alıp, iyimser bir insan
olmak da bunun bir ölçütü değildir. Bunu da bilirsiniz. Hayatın kör
noktalarından kalınca hep en başa dönmeyi umut ettim. Gerçekleşmesi imkânsız bu
istek bana sadece zaman kazandırdı. Bu duygunun içinde barınmak bana sadece
zaman kazandırdı. Bir sonraki anlam yitikliğinde neler olabileceğini düşünmenin
zamanı. İyimser şeylerin varlığına çok fazla inanmadığımdandır mı böyle kaba
meselelerle uğraşıyor olmak? Bilmiyorum. Her şey anlamını yitirmeye başlayınca
etrafınızda olup biten her şey birer kuşku aracına dönüşür. Siz de bile.
Sonuç olarak günün sonunda eve dönünce şu gerçeğin içine
düşüyorum: giderek aşınan, aşındıkça ufalıp yok olan bir şeylere dönüşüyorum.
Zaman düz bir çizgi değildir çok daha komplekstir ama yazının konusu bu değil tabi :)
YanıtlaSilKalemine sağlık :)
Teşekkür ederim Emre. :)
SilÖzlem, sıra dışı kişiliğin,sana özel duygularınla olayların içindeki savaşın; galip olmak demeyelim de, mutlu olmana sekte vuruyor, kendimden biliyorum. İnan özellikle bugünlerde öyle bir girdabın içindeyim ki, ancak büyük bir felaket; tıpkı şok geçiren birine atılan sıkı bir tokat gibi beni kendime getirebilir. Acılardan acı seçmek istiyorum. Çok alışmışım acı çekmeye.
YanıtlaSilBeni boş verip yazına döneyim. Zaman değil mi bizim her hâlimizi tepki vermeden hem de içinde yer açıp seyreden? Şahitliği de cabası, işe yarayıp yaramayacağını bilemediğimiz üstelik. Zaten koskoca bir boşlukta yuvarlak bir gezegenin üstünde, kimimiz hiçbir şeyi umursamadan verilen ömrü zevk içinde geçiriyor. Kimimize yapışmış kader sanki kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, doymuyor. Kimimiz hasbelkader sevdiğimiz birinin yerle bir ettiği onurumuzu kurtarma savaşı içinde, ona karşı yıkacak hamleyi, ya onu kaybetme ya da belki cesaretimiz olamadığı için yapamıyoruz. Acıyı üstleniyoruz, zira alışmışız.
Belki olaylara müdahale etmeden duramadığımız ki edilmeyecek gibi olmuyor genelde, sonra kendimize sorup, madem şikayetçisin, neden şak diye kesmiyorsun? Cevabı yok bunun bizde. Yazmışsın ki, "Ben böyle anlarda hep annemin öleceği anı hayal etmeye çalışırım. Her şeyin anlamını yitirdiği noktada size acı verecek en büyük anı tahmin etmeye çalışırsınız." Zira ancak bu acı diğerini anlamsız kılabilir. Ben tek kalan evladım için bugünlerdeki sıkıntıma dayanmaya çalışıyorum. Zira insan kendi yaşam süresini belirleyebilmeliydi diye düşünüyorum bazen. Şükürler olsun ki bazen...
İhtiyacın olan insanın, başını okşayıp, bir iki güzel sözüyle belki hayatı sevimli kılabileceği ama bunun bir türlü akıl edilmediği bir dünyada yaşıyoruz. Çok daha gururlu olup bunu bile reddetmeyi isterdim.
Gözlerinden öpüyorum canım.
Ece abla her şeyde o kadar haklı buluyorum ki seni. Hayran hayran bakıyorum bazen sadece. Bu güzel yorumun ve daha öncekileri için çok teşekkür ederim sana. Kucak dolusu sevgilerle Ece ablam :)
SilRica ederim canım. Aslında yazılacak daha çok şey olmalı. Ama aciz kalıyorum senin yazılarındaki mana yoğunluğunun karşısında. Gözlerinden sevgiyle öperim kızım :)
Sil