Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

29 Eylül 2021 Çarşamba

Jurnal #22 : Tahayyül Boşluğu

Özlem Ekici

  Beni orada bekleyen hayatın kıyısında bekliyorum. Hiç olmadığı kadar yaşamaya hevesliyim. Harekete geçmek için beklediğim bir şey de yok aslında. Sadece beklemeyi sever ya bazı insanlar, yalnızca onlardan biriyim. Olup biten her şeyin belki de zamanlaması kötüydü. Ben ne bekleyebildim, ne de bitirebildim. Belki ikisini de becerebilecek bir yaşta değildim. Yine boş sayfalarımı dolduruyorum, anıları saklıyorum. Her şey bir gün bitecek Levla demeyi askıya aldım. Hatta üzerini karalıyorum gördüğüm yerde. Yaşamak istiyorum, dolu dolu söylüyorum bu iki kelimeyi; yaşamayı bir ağız dolusu istiyorum.

 Yaşamaya başladığımızda ölmeye de başlarız demiş Simone de Beauvoir; sanırım bunun zamanı geldi. Öfkemi arzuya dönüştürüyorum. Ruhumla yaşam arasında bir dansa şahit olacağız. Umarım adımlarına adımlarımı uydurabilirim.

 Bir anın içine her şey sığar. Bir anın içine sığan her şeyi algılayamayız. Öyle anlar oluyor ki hiçbir şey algılanamıyor. Çiçekler gittiği zaman geriye özleri kalıyor. Düşüncelerimin içinde dolanıyorum. Bir kapıyı açıp ötekini kapatır gibi. Önceki benlere uzaktan bakıyorum, yine aynı noktadan geçmeye çalışmadan.
Şimdilik böyle ama olması gereken bu değil. Beş dakika önce konuştuğumuz şeyi unutmayacak kadar önemsemek gerek. Katılaşalım; sonra eriyecek her şey.
Mesela eski hevesler bir süredir yok. Heveslenmeme sebep olan örnekleri kendimce taklit etmiş olacağım bahanesiyle kendimi durdurduğum oldu.

 Bugün yaşamanın ilk günü denebilir. Yoksun hissetmiyorum. Normal de hissetmiyorum. Çünkü normalim o olmuştu artık ama iyi oluyor. Daha ilk günden kendi insanlığıma dair unuttuğum minik ayrıntıları hatırlar gibi oldum. Neydi onlar Levla, şimdi unuttum. İçtiğim sudan bile bir miktar zihnimin bulandığını hissediyorum. Bu içen ben miyim yine? Boş koridorlarımda yürüyen sen misin Levla? Tekrar eski halime dönmeden önce tarafımdan çıkarılması gereken bir ders var.Belki artık biriktire biriktire giderim. Hiç olacak gibi durmasa da(!). Düşünsene, hafta içi okuldan eve gelmişim, yerinde duruyor, ben ona bakıyorum o bana bakıyor. Zaten tüm olumsuzluklardan kaçmak için çok konforlu bir alan yaratması problem. Beni gün içinde yaşanan şeylere karşı daha dayanıksız, daha çabuk sinirlenir yapıyor. Sanırım böyle, çok da emin olamıyoruz. Aslında bir şeyler netleşmişti bugün kafamda. Gelip de bu yazının başına oturunca hepsi uçtu gitti. Yine aynı hikaye; birden yükselen duygular, ve onları yakalayamamak. Yok, bu kez içmiyorum Levla. Bu daha ilk gün, ondan. İyi de bundan bize ne olması da cabası.

 Bazen geriye yalnızca eskiden yapılmış olanlar kalıyor. O zaman anlıyorum ki hiçbir derdim yok. Öyle olmuyor gerçi ama bir anlığına da olsa bunu düşünmek ruhumun sızısını dindiriyor. Kafamın içinde, beynimin sol iç tarafında ufak bir ağrı var. En çok orası kasılıyor demek ki, nefret bölgesi gibi. Belki tümüyle değil de, kısmen. Bir kısmı da belki öfkemdir. Şimdilik bu kısım durmuş da olabilir. SWakin durmam iyi bir şey mi? Herkes önce kendini anlatmak ister, önce onları dinleyip sonra diyeceğimi diyorum. Bunda yanlış bir şey yok. Bir eksiklik, olumsuzluk söylenene kadar yoktur mu demeli.

" unuttuğumuz yerde gece serinliği, kıyılara vurup patlayan dalgada
 egenin sıcak kumunda kuruyup sararmış çalıların arasında dolaştı ruhu
 sessizliğim kendini unutmuş, denizde gülüşünü sevmeyi istedim "

 Kontrollü olmama rağmen bazen sürüklendiğim yerden durup geriye atılıyorum. İşte o zaman olanları anlamlandırmaya gayret ediyorum. Çoğunlukla kendi gibi bırakmaktan yanayım. Öyle içi boş bir boru gibi tınlıyorum yalnızca.

" yineledik geceyi,
 üçte ikisi yedi nesil kedilerin sesi gibi
 inim inim inledi tanrı "


 Yine bir ton saçmalamışız. Sımsıkı tutunacak kaç nefeslik halatımız kaldı Levla? İyice say, biz daha tutunamadan bitecek mi? Dansımızı seyredelim.


Özlem Ekici / LEVLA LAVİN

Levla da benim, Özlem de ama buralarda çoğunlukla Levla'nın izini sürüyoruz.

2 comments:

  1. Hepimiz ağız dolusu bağırsak "yaşamak istiyoruz" diye rahat bırakırlar mı bizi ya da yaşama hakkı verirler mi? Hiç yaşamamış insanlar tarafından kuşatılmış hayatlarımız. Biraz başımızı uzatsak tepemize yumruklar iniyor. Ölü bedenlerin katılaşmış yumrukları.
    Çok seri değilse de adımlarım bu dansa eşlik edebilecek kadar bir umut ayakta tutuyor beni. Hadi durma, durursak düşeriz.

    Birkaç cümle ile katkı yapayım dedim güzel metninize. Akışı bozdumsa affedin. :))

    Güzel yazıların kaderi bu olsa gerek. Böcek çiçek anlatılan bloglarda -kayda değer olmada da- yazıların altındaki onlarca yorum şaşırtıyor beni. İnsanların, biraz zihnini zorlayan yazılara mesafeli oluşunu anlamlandırmaya çalışıyorum.

    Sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, çok güzel bir devam olmuş bu :) Çok teşekkür ederim.
      Maalesef okunması düşük bir köşede kalmış blogların kaderi bu sanki, düzenli de kullanamıyorum tabi ama yine de siz gibi arada çok güzel yorumlara denk geliyorum. Onlar bir başka mutluluk sebebi yaratıyor bana :)

      Sil

**Yorumlar sayesinde görüşüyoruz, yorum yazmadan geçmeyin.
**Lütfen yorum kısmında link vermeyin, link içeren yorumlar yayınlanmıyor.
**Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2024