Anlaşılabilmek bu kadar kolay olsaydı, bu "öfke, hüzün
ve acı" cümleleri kurulabilir miydi? Bunca şarkının her bir notasına, tek
bir harfine onlarca anlam yüklenir miydi? Bu hep sürecek; gece kendi gölgenize
kusacak, sabah yerlerden kırık-dökük kelimeleri toplayıp bir sonraki gece için
yama yapacaksınız. Ve bunları, tüm o kusmukları, -sıçradığı kadarını-, yalnızca
buradakiler bilecek. Ve büyük ihtimal, buradakilerin çoğunluğu da algılayamayacak,
anlayamayacak. Kimse anlayamaz zaten; yaşayan, hisseden bile tam anlayamıyor ve
tam anlatamıyorken... Ama yine de, iyi ki kağıt -kalem-klavye; kahve-sigara
var; hayali dostlar gibi... Şu da var ki; kırık-dökük de olsa, yamalı da olsa,
kıyısından-köşesinden geçiyor da olsa -zihindeki o yanık hislerin- dökebilmek
de ne büyük rahatlık; her şeyi gören, bilen, anlayan ama anlatamayan kekeme
çocuk gibi çırpınanlar da var -sessizliğe gömülen-… İç sesini her nasıl olursa
olsun harf harf kelimelere, cümlelere yama yapabilenlere gıpta edenlerden olmak
da vardı -ben gibi-… Kendine sayıp-sövmek bunun adı, sonu da yok. Çünkü hiç
kimse bilmeyecek, anlamayacak; siz de "belki" diye diye habire
kusacaksınız...
Ya da, bir seçenek daha var; susacaksınız; sonsuza kadar...
"Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine
rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama
sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre,
adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir,
o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur."
-Franz Kafka
Gecede yağmur, ve bir ben sokaklarda… Her köşe başında
bir şarkı geçiyor içimden. Boyumu aşan cümleler kuruyorum bazen. Sanmayın, çok
uzun falan da değilim hani ne kısa ne uzun. İkisinin arası, ortası. Geceye
düşen bir yağmur damlası nasıl mahzun, nasıl suskun, nasıl yalnız eriyip
gidiyorsa; öyle sessiz, öyle ıssız, öyle biçare kaldığım gecelerde döküyorum
cümleleri. Oysa sessizlikte buluşur duygular ve tamamlar birbirini en saf, en
gerçek haliyle... Sessizlik, kelimelerin yokluğu değildi bu yüzden; anlamların
buluştuğu, o huzur denilen bilinmezlikti… En derin sevilerin en yüce hali...
"..ve susmada bile sözler, yalvarmalar
vardır..."
Velhasıl söylenememiş her söz şiirlerde birikiyor.
İçine susan insanlarla doluydu sokaklar,
İçine susayana acı gelir adımlar.
Ve bir kuş,
Terk edilmiş bir evin,
Kırık penceresinden girip,
Savrulmuş bir defterin üzerine,
Etraftan bulduğu çer çöplerle,
Yavruları için yuva yapar.
Defterin üzerindeyse;
"İçime sustuklarım" yazar.
"Her köşe başında bir şarkı geçiyor içimden",
YanıtlaSilHarika bir yazı daha, derinliği büyük olan cümleleriniz çok duygulandırıyor beni. Kaleminize sağlık, efendim :)
Teşekkür ederim efendim. :)
Silmerhaba artık takipteyim sizi, bana da beklerim :))
YanıtlaSilhttp://gezgiccift.blogspot.com/
Düşündürücü bir yazı olmuş. Güzel paylaşım teşekkür ederim....
YanıtlaSilBen teşekkür ederim Mayıs :)
SilKaleminize sağlık. :)
YanıtlaSilAnlaşılmak için kelimelere sarılırız, unutmak için, unutulmak için, hatırlanmak için... Canımız sıkıldığında kum torbamız olur bazen sözcükler, bazen de tepesinden aşağıyı süzdüğümüz sarp tepelerimize çıkar söylediklerimiz. Satırlarımız son bulurken bile çınlamaya devam eder zihnimizin derinliklerinde düşüncelerimiz.
Bu güzel yorum için teşekkür ederim.
SilGüzel bir iç dökme yazısı. Evet, yazdıklarınızı belki kimse anlamayacak, belki siz de anlaşılmak için yazmadınız zaten. Ömer Sevinçgül "Yazar Olmak İstiyorum" kitabının sonunda şöyle der: "Yağmur taşları eskitiyor, zaman yüzleri... Söylenmeyen her güzellik, kalp ağrısına dönüyor. Yazılmamış her şiir ölüm oluyor sonunda. Sen, kalemde sakladıklarını beyaz kâğıtlara anlamalısın." Belki seni anlatıyordu, kim bilir.
YanıtlaSilKalemine sağlık. :)
Alıntının son kelimesi 'anlatmalısın' olacaktı. Nedir bu akıllı telefonların otomatik kelimelerinden çektiğimiz! :)
SilŞu yorumdan sonra dedim ki biraz olsun anlatabilmişim kendimi. Şu son cümle, belki de şu yazdığım yazının özeti gibiydi. Teşekkür ederim. :)
Sil