Çoğu insanın
yapmaktan imtina ettiği şeyler: özür dilemek, teşekkür etmek, birini yaptığı
bir iş için/başarılı olduğu için övmek ve gözyaşı dökmek. İçlerine bir de bilmiyorum
demeyi katabiliriz. İnsanın gururu bu tür şeyler yapmasına engel. İnanın bana
bu kelimelerden kaçtığınızda ne siz daha yüce birisine dönüşüyorsunuz ne de
dünya daha güzel bir hal alıyor.
Geçenlerde,
insanların merak ettiklerini sordukları, sorulan konu hakkında bilgi sahibi
olanların da cevap verdiği bir mecrada güzel bir soruyla karşılaştım. Soru
şuydu: "bir öğretmenin öğrencilerine 'bilmiyorum' demesinin bir sakıncası
var mıdır?" Bu soru çok hoşuma gitti. Sonra verilen cevaplara baktım,
çeşitli profesörler, doktorlar soruya cevap vermişti. Burada cevap verenler o
pek sık karşılaştığımız kendi gururuna zarar gelmesin diye bizim gururumuzu, öz
güvenimizi yerle bir eden, bu ne biçim soru deyip bizi aşağılayan hocalardan
değildi. Bazı şeylerin farkına varmışlardı bu belli. Mesela birisi şöyle kısa bir
cevap vermişti: "'bilmiyorum' bir öğretmenin söyleyebileceği en güzel
şeylerden biri. Bunu geliştirmenin yolu 'bilmiyorum ama haydi öğrenelim!'
demektir."
İnsanlar her şeyi
bilemeyeceklerinin, mükemmel biri olamayacaklarının farkına varsa ve kendilerini
mükemmelmiş gibi göstermeye çalışmaktan vazgeçse ilişkiler de daha düzgün bir
hal almaya başlar. Örneğin, bilmediği bir şey hakkında soru soran öğrencisini azarlayan
öğretmeni ele alalım. Bu öğretmen karşısındakini azarlayıp, bilmediğini
gizlemeye çalışmak yerine bilmiyorum dese ve öğrenmek için çaba gösterse, ne
karşısındakinin ona olan güveni sarsılır ne de hem onun hem de bilgisine saygı
duyanların hayal kırıklığı, gizlemeye çalıştığındakinden daha az olur. Başlarda
bilmiyorum demesini yadırgayacak öğrenciler çıkacaktır. Ancak sonrasında sarf
ettiğiniz çabayı, öğrenme sürecindeki yolunuzu gördüklerinde bu düşünceleri
değişecektir. Öğretmenler, öğrencilere bilgi aktarmaktan ziyade bilgiye ulaşmanın
yöntemlerini göstermelidir. Esas yenilginin bilmediklerinde pes etmeleri
olduğunu anlatmalıdır. Öğrenmek ölünceye kadar sürmelidir.
Gelelim bir diğer
sihirli sözcüğe: özür. Özür dilerim, bağışlayın... Bunları kullanmaktan
çekinmek de, kullananı istismar etmek de kötü. Kullanmaktan çekinmek biraz
gururumuzdan, biraz da istismar edileceği korkusundan dolayı oluşuyor. İstismar
şöyle gerçekleşiyor: kelimeyi kullandığımız kişinin gururu bir anda ön plana
çıkıyor, bu kişi bizim kendinden alçak biri olduğumuzu düşünmeye başlıyor (iç
ses şöyle diyor: ne de olsa gururlu olsaydı özür dilemezdi.) ve ona göre
davranıyor.
Peki bu durumda ne
yapmalı? İnanın ben de bilmiyorum. Kendimi alçak görmek, başkalarına o şekilde
göstermek niyetinde değilim ama başkalarının ne düşüneceğini, ne söyleyeceğini
düşünerek yaşamanın anlamsız olduğunu da öğrendim. İnsan eğer gerçekten özür
dilemesi gerekiyorsa dilemeli; karşısındaki, bu özre karşılık iyi niyetini
suistimal etmeye çalıştığında da bunu fazlaca kafaya takmamalı.
Teşekkür ve övgü de
olması gerekenlerden. Birine yardımı, yaptıkları için teşekkür etmek; işini iyi
yaptığında ya da davranışlarını, düşüncelerini beğendiğimizde onu övmek bu
kadar zor olmamalı. Teşekkür ve övgü hayatımıza girdikçe mutluluğumuz da
artacaktır. Bir öğretmen düşünün. Her gün derslere giriyor, dersi elinden gelen
en iyi şekilde anlatıyor ama hiçbir öğrencisinden olumlu ya da olumsuz bir
dönüt alamıyor. Aslında burada övgü ve teşekkürün eksikliği de değil sorun.
Belirsizlik hali… Bir öğrencisinden ders çıkışında teşekkür sözcüğü duysa,
"çok güzel bir dersti, daha önce anlayamadıklarımı sayenizde
anladım." gibi cümlelerle karşılaşsa sonraki dersleri daha iştahla
anlatır. Ya da öğrencilerinden "hocam siz anlatıyorsunuz ama biz
anlayamıyoruz." şeklinde bir dönüt alsa kendini, anlatış tarzını,
anlatımda kullandığı materyalleri değiştirmeye çalışır. (belki de çalışmaz, ama
çalışmalı.) Ama işte böyle olamıyor bir türlü. Öğrenciler anlamasalar da ses
etmiyorlar, dersten keyif alsalar da dile getirmiyorlar.
Gözyaşı yani ağlamak
konusunda ise şunları söylemek istiyorum: bir insan ağladığı için aciz,
acınacak duruma düşmez ya da insanın herkesin ağladığı cenaze gibi ortamlarda
gözünden yaş akmıyorsa bu üzgün olmadığı anlamına gelmez. Duygular farklı
kişilerde farklı şekillerde ortaya çıkar. Bu yüzden kişiler bu tür durumlarda
yargılanmamalıdır. Örneğin; oldukça sulu göz olan ben, babaannemin cenazesinde
ne kadar üzülsem de ağlayamamıştım. Bu benim duygusuz olduğum anlamına gelmez.
Bir çocuk kitabına ağlamam da beni yadırganacak biri yapmamalı.
Yazı bayağı bir
uzadı. Bir sonuca bağlamak lazım artık. Gururunuzu ön planda tutmak yerine
düşüncelerinizi, beğenilerinizi dile getirin. Teşekkür edin, özür dileyin,
ağlayın, gülün... Başkalarının ne düşündüğü önemli değil, kendiniz olun. Ve en
önemlisi ön yargılardan sıyrılın, empati kurmaya çalışın ve ne kadar empati
kursanız da karşınızdakinin ne durumda olduğunu tam olarak anlayamayacağınızı
unutmayın.
Siz de bu konu hakkında görüşlerinizi yorumlara bırakabilirsiniz. Hoş kalın.
İlgiyle okudum. Bir çok konuda da aynı fikirdeyim. Yazının özü kısaca hissettiğin gibi yaşa. Fakat insan olarak sadece pek azımız bu şekilde yaşıyor. Gülüşlerimiz, özürlerimiz bile yapmacık bir hal almışken bilmiyorum demek ağır geliyor. Oysa insanların bilgi ve becerileri birbirinden farklıdır. Kendini ya da başkalarını üstün görmek yerine bu farkları anlamak gerekir.
YanıtlaSilTam da anlatmak istediğim buydu. Teşekkür ederim okuduğunuz ve görüşünüzü paylaştığınız için.
SilBenim de bir süre üzerinde düşündüğüm ama bir sonuca varamadığım konuydu. Onun için merakla okudum. Hani hep diyoruz ya "hayat çok karmaşık-zor" diye. Aslında zorlaştıran bizleriz. Sistem senin belirttiğin doğrultuda ilerlese, insanlar bu kadar egoist olmasa, hiçbir sorun kalmayacaktır, diye düşünüyorum. Emeğine sağlık canım.
YanıtlaSilEvet, o sistemler... Ne yazık ki çok azımız o egomuzun kurbanı olmak yerine egomuzu kurban edebiliyoruz. Hayatın karmaşasına karmaşa eklemek yerine onu sadeleştirmek şöyle dursun karmaşayı büyütüp abartmaya bayılıyoruz. Teşekkür ederim görüşünü bizlerle paylaştığın için.
SilEvet Özlem kızım. Önce kendin olmak. Gurur yapmak en çok da kendisini yorar insanın. Sırası geldiğinde küçüğümden de özür diliyorum ben abartmadan, üzmüşümdür, gönlünü alırım. Ama günümüzde bayağı unutuldu bunlar.
YanıtlaSilTüm değindiğin noktalar; anlaşıp insanca yaşamanın gerekleri zaten. Dilerim çok kişi okur. Düşüncene, aktaran kalemine sağlık kızım. Sevgilerimle.
En güzelini yapıyorsun Ece abla. Küçük veya büyük olması kırılmayacağı üzülmeyeceği anlamına gelmez ki, özür dilemek bizden de bir şeyler götürmez. Ama bunu anlayan bilen çok az insan var artık. Birilerini anlamaya çalışmıyoruz günümüzde, herkes kendi derdinde. Yorumun ve güzel düşüncelerin için teşekkür ederim. Kucak dolusu sevgilerle.
SilBir öğretmen olarak, soylediklerinize katılmamak elde değil. Ben "bilmiyorum" un ardına "Birlikte öğrenelim."i de ekliyorum. ;)
YanıtlaSilNe güzel :) Takdir ettim sizi öğretmenim :)
Silbenim de çok dikkat etmeye çalıştığım ve kullanmaya özen gösterdiğim kelimeler ve kızlarıma da aşılamaya çalışıyorum....
YanıtlaSilNe diyebilirim ki, umarım kızlarınız ışık olur yarınlara :)
SilBen duygularımı çok açık ifade edebildiğim için Özür dilemek, Teşekkür etmek benim için hiç problem olmuyor. Kırdığımı düşündüğüm an hemen özür dilerim. Eee zaten sulu gözüm. Gözyaşı dökmekten hiç utanmam. Sadece sevmediğim insanları övmekten nefret ediyorum. Asla yapamıyorum. İçimden gelmeyen şeyleri asla yapmam:))
YanıtlaSilİçinizden geldiği gibi yaşayabiliyorsanız ne mutlu size. :))
SilEmpati yapılırsa hepsini aşabiliriz diye düşünüyorum.
YanıtlaSilGönülden katılarak, onaylayarak okudum. Kaleminize sağlık, herkese tavsiye olmasını umuyorum.. :)
YanıtlaSil