Dışarıdan bakıldığında kırklarında birinin bedenini değil de gezegenin yakınından geçmiş kuyruklu yıldızın bıraktığı kadar hasarı olan bir bedeni vardı. Hafif kırçıl saçlı, yıllardır uzamayan sakalı, aksak sağ ayağı, balkon denilemeyecek kadar küçük ama göbeksiz denilemeyecek kadar da ayva etli, gülümsemesinden sonra insanın aklından çıkmayan, eskilerin tabiri ile fazlasıyla babacan biri ama bir o kadar de deli bir insandı. Adı Ömür, bir dertsiz adamdı.
“Neden yaşlanmıyorsun?” desen, “Her minibüse bindiğimde
cebimde tam para tutuyorum, stres yok” derdi. Hiç minibüse binmezdi. Sen ben
kadar fakirdi. Tek geçim kaynağı bir Hristiyan mezarlığının çimenleriydi. Ömrünü
yeşile adamış, ölümü senden benden önce görmüş ve dersini almış biri sanırdın.
Bazen anlatmaya başlardı.
“Bir gece canım sıkıldı gittim mezarlığa. Belki dedim beni
özleyen olmuştur. Daha bir gece önce gelen bir çocuk vardı. Adını hatırlamam ama
ağlamasını unutamam. Yanında kız arkadaşıyla gelmişti ama babasıyla dalga
geçercesine konuşuyordu.” Eğlence olarak anlattıkları acıydı.
Ayağını sorsan boğanın altında kaldığını, otobüs çarptığını,
Taksim’de bıçaklandığını, doğuştan olduğunu, eski karısı yüzünden bacanağının
arkadaşları ile olan kavgada olduğunu filan anlatırdı. Kimse hiçbir zaman
ayağının neden aksak olduğunu bilemedi. Arada bir söyledi ama biz anlamadık
belki de!
Bir gece birlikte yürürken konuştuk dertleştik yine. Ertesi
gün mezarlığa gittim. Yoktu. Ömür amcanın çimenleri boştu. Evinin önüne
yürüdüm, polis kaynıyordu. Ambulans gelip, bedenini alana kadar izledim onu.
Her an kalkacak gibiydi.
Öğlen gibi hastaneden karakola döndüğünde, onları gördüm.
Üstleri çamur içinde, nezarethanede tost yiyorlardı. Ne oldukları ve ne
olacakları belliydi. Ama ne kadar hasar verdiklerini asla anlayamayacaklardı.
Ömür amcayı öldürmenin ne yararı dokunmuştu ki onlara?
Hristiyan olduğunu yarım-yamalak ingilizcem ile konuşabildiğim
kardeşinden öğrendim. En sevdiğim giysileri kendim ütüledim, ölü bedenine
makyaj yapılırken izledim. Biz üç-beş neye inandığı belli olmayan insanın
katılımı ile gerçekleşen cenazesini, yıllar önce yaşamış sevdalısının yanına
gömerlerken anladım birçok şeyi. Çok sevdiği çimenlerin altına yatırılırken tek
düşündüğüm bundan sonra Ömür amcayı soranlara anlatacağım dünyada kavuşamadığı
sevgilisine olan vefa öyküsü olacaktı. Çimenleri hep yeşil kaldı Ömür amcanın,
tıpkı sevdiği gibi.
Merhaba:) Blogunuzu yeni keşfettim. Emeğinize sağlık, çok sade bir anlatım. Bazen olayların neden olduğunu anlayamıyoruz gerçekten de. Üzüldüm Ömür amcaya:(
YanıtlaSilMerhaba, hoş geldiniz. Ömür amca çimenleri seven vefalı bir sevgiliydi. Haklısınız bazen anlayamıyoruz. Teşekkür ederim :)
SilÖmür amcanın ömrünün sonu da güzel olmuş.Çok sevdiği çimenlerine kavuşmuş.Ne güzel anlatmışsınız. Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
SilMerhaba yeni keşfettim blogunuzu takibe aldım bende beklerim sevgiler 😊
YanıtlaSilbu amca gerçek mi sahiden yaaa yoksa öykü mü ne ilginç düşünmüşsün bu öyküyü yaa :)
YanıtlaSilGerçek deepcim :)
Sil