Bir
süreliğine yeniden çocuk olsak ve en sevdiğimiz kitabımıza dalsak mesela…
Kapıdan başını uzatıp “ Meyve soydum,
getireyim mi? ” diyen annemizin sesi bizi yine deli eder mi? Çünkü
harikalar diyarındaki bay tavşanı
kaçırdı sesi. Sanmam. Tersine hoşuma giderdi. Zaman yavaşlar, büyümemiş
hissederdim kendimi.
Çocukken herkes bir an önce büyümek ister ya, ben de isterdim; kim
istemez ki? Maceralar yaşayayım, herkesi kendime hayran bırakayım, hiçbir
şeyden korkmayayım, bütün dilleri konuşayım, çok ama çok sevileyim…
Oysa o zaman öyle bir yaştasın ki kaçıp uzaklara gideyim desen
varabileceğin tek yer bahçe duvarı. Diyelim ki yüreklisin; atladın, iki sokak
öteden kös kös geri dönerdin. Çocuktuk sonuçta, nereye gidebilirsin ki?
Zamanı
hızlandırıp yeryüzünü şahsi alanın haline getirmenin en garantili ve güzel yolu
kitap okumaktı. Kitaplar seni alıp götürürdü. Bahçe duvarından atlamana gerek kalmazdı.
Denizkızı olup balıklarla yarışırdın. Öyle eğlenirdin ki sonradan çekeceğin
acılar aklına bile gelmezdi, '' Bana bir
şey olmaz! ''derdin, masalların sonunu değiştirmeye muktedir sanırdın
kendini. Kızılderili çocuklarla dost olup dağları keşfe çıkardın. Hem iyi
kalpliydiler, hem de türlü çeşit harikulade şey biliyorlardı. Robinsonculukta
birinciydin. Su arardın, çakıl taşlarını sürterek ateş yakmaya çalışırdın;
kolay değil, ıssız adaya düşmüşsün. Kılıcını kuşanıp şövalyelerle düello eder,
define adaları keşfederdin. Tom Sawyer'la yeraltı dehlizlerine dalar,
Huckleberry Finn gibi çıplak ayakla serserilik ederdin. Ok ve yay kullanmakta
üstüne yoktu. Mary Poppins’le uzak diyarlara uçardın; rüzgâr eteklerini
savururdu. Brooklyn’de bir ağaç olurdun.
Hepsi sendin. Kütüphanende kaç kitabın varsa
senin de o kadar kişiliğin, o kadar maceran vardı. Ne kadar okumuşsan o kadar
çoktun. Kitaplar yaşamın yerini tutmazdı; ama yaşamı sınırsız biçimde
zenginleştirirdi. Peter Pan ile gökyüzünde uçmak sizce de cazip değil mi?
Çok
kitap okursak bize kitap kurdu ismini takarlardı. Kıvrım kıvrım kitap sayfaları
arasında geziniyoruz, bir sürü kitabımız var. Mükemmel bir şeydi bizler için.
Kitap, bize çeşitli bilgiler veren, karanlık gecelerimizi aydınlatan
güzel bir arkadaştı. Yorgan altında fenerle kitap okumak ne tatlı gelirdi,
kızgın anne ve babamızın sesine rağmen. Hem de öyle güzel bir arkadaş ki bize
hiç yalan söylemezdi. Bizi hiç aldatmazdı. Bizim en iyi dostumuzdu.
Geceleri
pencere kenarından dışarıyı gözlerdin, yeşil kıyafetli bir çocuğun gelip camı
tıklatmasını beklerdin. Kapı kenarlarından, koltuk arkalarından bizi bay
tavşanın izlediğini sanıp peşinden koşardın.
Yeni kelimeler öğrenir diğer
çocukların yanında kullanırdın, ben bak ne öğrendim dercesine. Bilgiliydin sen,
daha çok okuyup daha çok öğrenmeliydin. En çok en fazla sen bilmeliydin.
Mis gibi de kokardı kitap. Uyuyakalırdık yüzümüzde, yanağımızda,
elimizde. Kim bilir hangi düşlerde, maceralarda; kiminle?
Kitaplar bizim evimizdeki düş makinalarıydı. Okuduğumuzu kurgular, kimi
sevdiysek o olur, maceradan maceraya koşardık. Kılıç kuşanır, at biner,
denizlerin en cesur kaptanı olur; kocaman bir ülkenin en güzel prensesi veya
prensi olurduk.
Yanımızda kitabımız varsa asla yalnız sayılmazdık. Kül kedisi ile oturur
üvey annesini ve kız kardeşlerinin gelmesini beklerdin. Güzel ile çirkinden
kaçardın. Sen buydun, en sevdiğin kitabın içinde beliriveren biriydin. Sayısız
ülke görmüş, sayısız macera yaşamıştın. Daha fazla görmeli, daha fazla
yaşamalıydın.
Bir kitaptı sana bunları yaşatan, gösteren.
Yüzleri eskimiş, sayfaları dağılmış çocukluk kitaplarımızı karıştırırken
gülümsememiz bundandı. Çocuk kitapları değildi onlar, kitapların çocuğuyduk
biz.Açıklama: Bu yazım daha önce bir dergide yayımlanmıştır. Ben sizlerle de paylaşmak istediğim için blogumda yayınlıyorum. Düşüncelerinizi ve görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim.
"Hepsi sendin. Kütüphanende kaç kitabın varsa senin de o kadar kişiliğin, o kadar maceran vardı. Ne kadar okumuşsan o kadar çoktun." Ne kadar anlamlı bir teşhis...
YanıtlaSilSen Özlem, sanır mısın ki buralara pek uğranmıyor diye değerinden en ufak bir şey kaybediyorsun...
Sana yorum yapmak için önce seni anlamak lazım. Alnından öpüyorum seni kızım.
Teşekkür ederim Ece ablam, çok teşekkür ederim.
Silay çok güzel evet yaa. ben de hep bu yazıdaki gibi oldum. hangi dergiydi bu ayrıca :) proust en sevdiğim ya. kitaplar olmasa hayata dayanılmazdı herhaldeee :)
YanıtlaSilKesinlikle katlanılmazdı, kalender dergisiydi :)
Silyaaa ne güzel ben de beklerim kitap blogğuyma
YanıtlaSil