Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

9 Haziran 2017 Cuma

Levlamsı Lirikler - Eskilerden Bir Demet

Özlem Ekici
 Bana ve benden içeriye sitemim;

  İki insan düşünün. Birbirlerine bir o kadar yakınken, bir o kadar da uzaklar. İsteseler birbirlerinin sesini duyabilirler. Ama birinin yüreği o kadar uzaklaşmış ki, ne kadar bağırsa da diğeri, duyuramıyor seni. Sesini duyuramayan benim işte. Her defasında, her bağırışta sesini duyuramayan benim. Bilmiyorum… İnsan ağzı kımıldamadan bağıramaz mı? Gözleriyle, yüreğiyle, düşünceleriyle. Denedim dostlarım. Denedim fakat duyuramadım sesimi. Duyuramadım feryad-ı figanlarımı. İçimin titreyişleri sesime yansıdı da yine de anlamadılar beni. Çünkü bazı şeyleri dil ile beyan etmek gerekmiş. Çünkü anladım ki karşımdaki bakıştan anlamıyormuş. Gerçi yüzüne bile bakmayan insana neyi nasıl anlatacaksın ki. Dönüp de anlatabileceğin bir Allah'ın var. Başka kimse anlamaz seni. 

  Sen şair bey, kalemi tutan sen iyi oku yazdıklarını şimdi. Sen korkağın tekisin. Ödlek herif! Ağzını açıp niye sevmedin diyemedin. Gözlerinin içine baka baka çatamadın kaşlarını. “Ben deneme tahtası mıyım?” diyemedin. “ Madem sevmiyordun o zaman niye yalan söyledin, kendi yalanlarına başkalarını da alet ettin.” diyemedin. Evet ağlak herif diyemedin hiçbir şey. Haklı olduğun halde ağzını açıp tek kelime edemedin. Canının yanması hoşuna mı gidiyor? dediler. “Evet.” dedin. “ Yaktığın kadar yanarsın merak etme.” diyemedin. Düşman gibi baktılar, aşık gibi baktın. “ İki gün önce gülerken şimdi derdin neydi de öldürdün bütün gülüşlerimizi.” diyemedin. İnsanlar ne ara bu kadar yalancı oldular. Bakışları, sözleri, özleri, sevgileri her şeyleri yalan olmuş. Sen şair bey, çıkıp “ Yalancısınız lan!” diye bağıramadın. Sustun hep. İçinde bağırdın ama onu da kimse duymadı zaten. İyi dinle kendini şair bey. Kendine kıydığın kadar kıymadın kimselere. Biraz sevdiğinden kıyamadın, biraz da zaten anlamayacaklar dedin içinden. Çünkü biliyorsun ki hissettiğin şeyleri söyleyemiyorsun hiçbir zaman. Açıyorsun Neşet Baba'yı, diyemediğin ne varsa o söylüyor senin yerine. Bakılmaz o gözden dökülen yaşa, bakmadılar. Neler geldi garip başa, hepsini yalnız sen yaşadın. Hasret kaldın bilmediğin bütün hislere. Bütün hislerini elinden aldılar, “ Durun ne yapıyorsunuz? ” diyemedin. Şimdi söyleyemediğim ne varsa bil artık benden içre olan; Yüreğin uzaksa bana, daha da gelmesin. Gelirse yok olur. Sesimi duymuyorsan daha da duyma, duyarsan sağır olursun. Doğrularınla dahi gelme artık, doğrularında yalan olmuş. Bakmıyorsan yüzüme bir daha hiç bakma, öyle bir çatarım ki kaşlarımı ömür boyu unutamazsın. Sevda dediğin şeyi oyuncak etmişsin ya, kır o oyuncağı. Çocuğuna kalmasın ki, yalancı nesil etmesin devam. Kırma sırası bende artık. Kalemim yüreğimin çekicidir, vesselam…
 

****************

  Bazen dertlerimi tanımadığım kişilere daha çok anlatırım. Sanki o tanımadığım kişiler derdin birazını almış da zaten bir daha dönmeyeceği için hafiflemişim gibi. Ama hafiflemiyor...

****************

 Çünkü o şiirleri doğuran yalnızlık şairleri öldürür. 


****************

 Birçok şiir yazılmıştır çay üzerine. Biz de şiir gibi insanların bizden gitmesi şerefine demleniriz. Fakat çay gibi bekledikçe soğuyor, bekledikçe acılaşıyoruz biz de. Bulutlara yüklediğim umut ve hüzünler ıslatmadan sokakları gelmeyeceksin değil mi yâr?

****************

Sana zaafım incinmiş bir karanfilden hallice şimdi.

Devam edecek, hadi eyvallah.

4 Haziran 2017 Pazar

ZAMANI DUYUMSADIĞIM BİR ATALET GECESİ

Özlem Ekici
   Bazı şeylerin düzelmesi için zamana ihtiyaç olduğu konuşulur, öğütlenir. Bu şaşmaz bir gerçek olarak karşımıza konulur. Yaşını başını almışlar bu meseleye bir de yaşantılarından bir örnekle katkıda bulunup fikirlerini güçlendirmeye çalışırlar. Akranlar daha argodurlar. Küfürler falan, terk edilme hikâyeleri, saçma sapan daha bir sürü örnekle zamanın insana iyi gelebileceğini söylerler. Bu gerçeğe derin bir bağlılık duymamızı beklerler. Kızıp söylenmek, itiraz falan etmek nafiledir. Herkes aynı dili, aynı söz birliğini kurup aynı gerçeğe inanınca söylenecek pek fazla bir şey kalmaz kimseye. Fakat herkes ufak da olsa bu, zamanın her şeye yanıt olabileceği gerçeğine karşı kuşku da besler. Bir eşikten sonra bu bir avuntu aracına bile dönüşür. Ki ben bu zamanla geçiyor olacak yalanına inanmıyorum. Birinin bizi dürtmesi, tokatlaması lazım. Burada söylenecek çok fazla bir şey de yok. Yanıma gelip bu konuda akıl danışanlara yukarıda yazdıklarımı söyleyip geçiştirmeyi çok iyi niyetli bulmuyorum. Bunu söyleyip bizi senelerdir kandırmayı sürdürüyorlar. Kimse inanıyor olduğu şeye kuşku duyulmasını hoş karşılamaz. Temel gerçek burada karşımıza çıkar.

   Zamanın insana iyi geliyor olduğu yalanı kimseye bir şey kazandırmadı. Kazandırmayacak da. Herkes yaptığını yapıp, onunla kalacak. İyiler iyilikleriyle. Kötülerse yalan dolanlarıyla. Sanat, din yahut felsefe burada bize yardımcı olmaz. Bize fayda sağlayacak tek gerçek yine biz olacağız. İyi ve kötü gerçekleşirken yanınızda birileri olacak. Uzak ya da yakın burada önemini bir kenara bırakıyor. Asıl mesele bunlar gerçekleşirken en az bir tane muhatap olacak. İşin işten geçtiği kısımdan bahsediyorum. Orası evinize, odanıza girip kapınızı örttüğünüzde başlıyor. Muhatap burada değişir artık. Pencere, perde, masada unuttuğunuz dün geceden kalma meyve posası, okumayı yarıda kestiğiniz kitaplar ve kirli elbiseleriniz. Hatta müzik. Ve listesini yapıp izlemeye üşendiğiniz filmler. Bütün bunlar duyumsama becerinizi hassaslaştırır. Artık orası kafanızın içi olmuştur. Orada her şey daha bağımsız ve özgürdür. Baktığınız her şey hareket alanı bulmuştur kafanızın bir yerlerinde. Onları bir yerlere sürükleyip bırakabilecek kudrete sahipsinizdir. Dayanak bulmayı aradığınızda kendinizle kalacaksınız. Zaman size orada yardımcı olmaz. Zaman orada bir gerece dönüşmüştür. Ve öyle kalmayı sürdürecektir.  

Sanırım bu da böyle bir yazı ve geceydi. Hoş kalın, buralarda bir yerlerde görüştük. 

30 Mayıs 2017 Salı

DAHA MI ÇOK KİTAP?

Özlem Ekici
  Uzun süredir buralarda yoktum, 2.üniversite peşine düştüğüm için haftaya önümde bir LYS kazanı olacak. LYS kazanında haşlandıktan sonra sizlerle daha fazla vakit geçireceğim. Blogumu boşladığımın farkındayım ve bunu telafi edeceğim. Bu arada okumayı yine bırakmadığım için gelip sizlerle okuduklarımı paylaşayım dedim. Çok uzun tutup sizleri sıkmamak için sadece bu geçtiğimiz haftalarda okuduklarımdan birkaç kelam edip alıntılar söyleyeceğim. 
İlk kitabımızla başlayalım. 

Böyle Buyurdu Zerdüşt

  Zerdüşt birçok konuda söz söylemiş. Başta bana ağır bir kitap gibi geldi ve yer yer sıkıldım. Özellikle konudan konuya atlaması beni boğmuştu. Ancak tüm bunlara rağmen okunması gerek. Dinsel açıdan da yargılamak pek doğru değil çünkü kitapta din dışında birçok konuya değinilmiş. Dönemimizi de göz önünde bulundurarak okunduğu takdirde ciddi anlamda ne kadar doğru söylemiş, denilebilecek bir kitap. Umduğumdan uzun sürmesini bir kenara bırakırsak Nietzsche'yi anlamak ve yargılamak için çok güzel bir kitap. Okuyarak onu ve onun felsefesini tam olarak anlayabilirsiniz. Benim için özel bir yeri olacak bir eserdi.


Tanrı'nın Unutulan Çocukları

  Kesinlikle böyle bir son beklemiyordum diyebilirim. Beklentim çok yüksekti ve biraz hayal kırıklığına uğradım. Kitaptaki dostluk çok iyiydi ama bazı kısımları gereksizce çok uzatılmıştı. Yer yer akıcılığını kaybetmesi ve sıkıcılaşması sanırım bu yüzdendir.
Genel olarak okunmaya değer bir eser olduğunu söylemeliyim. Çocukluktan gençliğe geçişte yaşanılan bir olayın tüm çocuksu duygu ve davranışlara rağmen yorumlanması takdir edilesi derecede başarılıydı. Keşke daha erken yaşlarımda okusaydım dediğim bir eser oldu. Kesinlikle bu kitabı hayatınızda bir kez olsun okumalısınız. Levla'dan tavsiyedir.

Bonus: 1984

  Lise yıllarımda bir hocamın tavsiyesi üzerine okumuştum ve şimdilerde tekrar okumayı düşündüğüm bir kitaptır. Tam olarak şu sıralar ülkemizin dönemine ne kadar uyuyor dediğim bir kitap. Bana göre diktatörlüğü ve iktidarın kendi çıkarları için yapabileceklerini en iyi anlatan kitaplardandır. Herkesin okuması gereken bir kitap. 
  Kitaba gelirsek Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya yaşanan savaşlar sonucu üçe bölünmüş ülkelerdir. Despot lider Big Brother' in yönettiği Okyanusya, yasaklar ve korkularla sindirilmiş bir ülkedir. Sorgulamak, düşünmek, aşık olmak, yakın arkadaşlık kurmak vb sistemin istemediği ve yasakladığı şeylerdir. Bunları yapanlar Düşünce polisi adı verilen polis tarafından yakalanmaktadır. Buna benzer beni okurken karanlık bir dünyada yaşadığımı hissettiren olaylar vardı. 
 Mutlaka okunmalı diyerekten incelememi bitiriyorum. Keyifli okumalar.

12 Mayıs 2017 Cuma

Bi' POPÜLER KİTAP DAHA!

Özlem Ekici
   Merhabalar,  uzun zamandır buraya kitap incelemesi koymadığımı fark ettim. En son zamanlarda okuduğum bir popüler romandan bahsetmek istedim ve geldim, yazdım size. 



Adını duymadıysanız bile şimdi duyacaksınız: Benimle Asla Tanışamayacaksın. Buralardan yani bloglardan tanıştığım ve kısa sürede çok yakın dostum olan Bir Kısanın Günlüğü adlı blogun sahibi İlknur yani canım kuzum elinde görüp merak ederek almıştım. Son zaman romanlarını pek okumasam da bunu okudum ve sevdim. Evet, sevdim. Yalınlığını, üslubunu, hikayesini... Yazar Leah Thomas, adını bu kitapla duydum. Zaten yazarın ilk kitabıymış. Öncelikle adet olduğu üzere arka kapak tanıtımı ile başlayalım. Şunlar yazıyor idi:


"Ollie ve Moritz... Onlar bizden çok farklılar. Hayal bile edemeyeceğiniz özellikleri olan bu iki yakın arkadaşın buluşması imkânsız. Çünkü Ollie'nin elektriğe olan alerjisi hayatını tehdit ediyor, Moritz'in zayıf kalbi de bir pil sayesinde atıyor. Bir araya gelmeleriyse ikisinden birinin ölümüne neden olacak.



En karanlık zamanlarında birbirlerine yazdıkları mektuplarla hayatı, hissetmeyi ve sevmeyi öğrenen Ollie ve Moritz için tüm dengeler ortak geçmişlerinin açığa çıkmasıyla değişiyor.Acaba arkadaşlıkları bu değişimi kaldırabilecek kadar güçlü mü?"


  Kendi yorumuma gelecek olursak şöyle ki ilk kitap olmanın acemiliği var evet ama her ne olursa olsun ana fikir gerçekten çok güzel. Ollie ve Mo'nun mektuplarıyla ilerleyeyen bir kitap. Sonlara doğru bilim-kurgu yönü ağır basıyor. Fazlasıyla akıcı ve günlük bir dil kullanılmış. İki çocuğun tüm eksikliklerine ve tuhaflıklarına rağmen birbirlerine bağlanmaları ve anlattıkları hikayeler kesinlikle okunmaya değer. Başucu kitaplarımdan biri olduğunu söylemeliyim. Okumanızı tavsiye ederim dememe gerek yok herhalde. Benim ilerde çocuklarıma mutlaka okutacağım kitaplardan oldu. Hayatta eksikliklerimize daha çok dikkat ettirdi bende, sanırım onların yerine kendimi koydum. Tabi bu düşünce sonlara doğru yok oldu çünkü kitabın sonunda beklemediğiniz bir şeyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Yazar keşke böyle bir son yapmasaydı dedim aslında ama her şeye rağmen güzeldi. Bir güzel alıntı ile bitirelim. 

"Bazı insanlar bazı parçaları olmadan doğar."

Bol okumalı günler. 

6 Mayıs 2017 Cumartesi

GECEDE BİR ATALET VAR İMİŞ

Özlem Ekici

Söyleyeceklerim kadar, söyleyemeyeceklerimin olmasından nefret etmişimdir hep. Sonra nefret ettiklerimden kurtulmak istercesine insanlara bir sinyal olarak yazmakta bulmuşumdur çareyi. Uyumuyorsam, geceyle gündüzü yer değiştirmişsem ne dünya düzenine karşı geldiğimdendir ne de hasta ruhumun geceye direnmesinden. Gecenin bir vakti olmuş ve benim gözlerim açıksa, atmışsam kendimi sokak köpeklerinin hükmüne geçmiş sokaklara, sokak lambalarının ışıklarından kaçmak için zikzaklar çiziyorsam eğer kendimi özlediğimdendir.     
  Gün ışığının aydınlattığı ve insanoğlunun aktığı sokaklar birer tiyatro sahnesidir. Ne kadar parçası olmak istemesen de katılmak zorunda olduğun bir oyun var dev spotun altında, herkesle beraber oynamak zorunda olduğun. İninden çıkınca başlıyorsun istenileni vermeye, oynamaya. Kafandaki sorular, aklını karıştıran belirsizlikler, özlediğin adamlar, kadınlar. Hiç birini belli etmeden gülümseyeceksin. İlk kuralın bu. Eğer bir sokağın ortasında başlarsan kafandaki soruları düşünmeye, suratın bir asılırsa, kaşların çatılırsa hemen sana çevrilir bakışlar. Oynayamıyorsun rolünü. Kendine gel hemen dercesine delici bakışlar hissedersin. Hele bir de özlersen, ağlarsan, küçümser bakışlar altında ezilirsin. Pestile döndürürler adamı hiç vakit kaybetmeden. Yaftalar suratının ortasında patlar bir bir. Güçsüz, gurursuz, aşağı, basit, rezil bir insan olup çıkarsın. Gün ışığında karışırken insan nehrine bedenin, kendin olamazsın. O kadar çok insan içinde varlığın, bir nehirdeki damladan farksızdır. Ne yokluğun nehre zarar verir, ne varlığın nehre değer katar ama kirli gözükürsen göze batarsın. O yüzden savrulup giderken, kendi bile olamamış bir damlacık olursun. Kaybolursun.
  Gece yarısını gösterdiğinde saatler, perde kapanıp, oyuncular kulislerine çekildiğinde, insan nehri kuruduğunda, caddeler çıplak kaldığında, sokak köpeklerinin ayak sesleri duyulur hale geldiğinde başlar mutlak gerçek. Çık sokağa. Yürü. Özgür hissedeceksin. Gerçek olan ne varsa işte şimdi dışarıda. Şarapçılar tutmuş köşeleri, hırsızlar kapıların önünde, evsizler kuytularda ve köpekler caddelerin ortasında. Kötü onlar deme. Kötülük belirsizdir. Dayatmadır insana. Kötü bile olsa tüm bunlar bil ki gerçektir ve en kötü gerçek, en iyi yalandan iyidir. Geceleri bilirsin sokaktaki kötüleri, gardını alırsın. Binlerce insanın gülümsediği bir günde kötüyü bilemez gardını alçak tutarsın. Gece bilinenin aksine gündüzden daha az tehlikelidir. Gece kendin olursun. Aklındaki tüm soruları, belirsizlikleri düşünebilirsin istediğin gibi. Özleyebilirsin, aşık olduğunu söyleyebilirsin, acı çekiyorsan ağlarsın özgürce. Ne bakışlar vardır bedenini delip geçecek, ne yaftalar vardır seni alçaltacak. Kendin olursun. İnsan nehrinin kurumuş yataklarında akarsın istediğin gibi. Senindir tüm o caddeler. Nehre karışan bir damla değil nehrin kendisi olursun. Kendin olursun.     
  Saat gecenin bir yarısı olmuşsa ve ben uyumamakta ısrarlıysam kendimi özlediğimdendir. Gece, mutlak gerçektir. 

Bu da böyle bir yazıydı, nihayet son. Hoş kalın.

4 Mayıs 2017 Perşembe

Soluyan Deniz - Erdem Bayazıt

Özlem Ekici

Bir çığlık düştü karanlıklardan
Issız denize

Ses beton gibi buz tutuyordu
Bir takım gölgeler gidip geliyordu
Ay ışıkları gidip geliyordu
Deniz yaralı bir tay gibi soluyordu.

Kim bizi çeken ayaklarımızdan
Suyun yumuşaklığına
Yerin katılığına
Göğün karanlığına.

Bir göz bizi denetliyor - bu muhakkak
Bir çığlık boğuluyor denizde - bunu iyi duyuyoruz
Bir ışık kesiyor karanlığı bir ustura ağzında
Bilmediğimizi anlıyoruz
Görmediğimizi seziyoruz

Yeni bir çağa çıkıyoruz saçlarımızdan.

Adil Erdem Bayazıt



3 Mayıs 2017 Çarşamba

1000KİTAP BİNLERCE KİTAP!

Özlem Ekici
  Bugün sizlere severek kullandığım bir güzel siteden bahsedeceğim: 1000kitap.com  
Okurların ve kitapseverlerin kullandığı bir siteyken son zamanlarda gittikçe yaygınlaşan bir yer olmaya başladı. Şimdi sizlere 1000kitap nedir, ne işe yarar, kitap mı okuyoruz biz orada gibi soruları yanıtlayalım. 


1000Kitap Nedir?

 Kitap okumaya yarayan bir site değildir. Peki nedir? Kitapları okudum, okuyorum - şu sayfadayım- veya yarım bıraktım diyerek sınıflandırabiliyoruz. Okumak istediklerimizi de okuyacağım olarak belirtebiliyoruz. Okuduğumuz kitapları dilersek puanlayabiliyor veya kitap hakkında incelememizi paylaşabiliyoruz. Kitaplardan alıntılar ekleyip eklenilen alıntıları beğenip paylaşabiliyoruz. Ayrıca okuyacak olduğumuz bir kitap var ama kararsızız, birçok okurun yaptığı incelemelere göz atıp karar verebiliriz.
  Okurken yorumlayan ve alıntılar paylaşmayı seven bir okur olaraktan bu siteye bayılıyorum. Üstelik uygulaması da mevcut. Dilerseniz telefondan dilerseniz bilgisayar üzerinden rahatça girebilirsiniz. Üye olmak da çok kolay. 

  Okur puanı denilen bir sistem mevcut ki okuduğunuz kitap sayısına göre yaptığınız inceleme ve paylaştığınız alıntı sayısına bağlı olaraktan artıp azalan bir puanlama sistemi. Bu bazen beni gaza getiriyor, mesela daha fazla alıntı paylaşmak için daha dikkatli okuyorum. Blogumuza veya sitemize koymak için bile çeşitli bileşenleri var, benimki sağ altta mesela. 

  Tüm bunlarla birlikte kitap okuyan bir toplulukta olmak beni çok mutlu ediyor. Hiç tanımadığınız biriyle bir kitap üzerine tanışıp saatlerce kitaplar üzerine sohbetler edebiliyorsunuz. O sohbetin tadına doyum olmuyor. 

  Blogumdaki kitap incelemelimin azalmasının sebebi de sanırım bu uygulama, beni kendine çok fazla bağladı. Her neyse lafı fazla uzatmadan size bu aralar severek takıldığım ve bol bol aktif olduğum bir site ve uygulamayı tanıtmak istedim. 1000kitap.com'a yolunuz düşerse buyrun bu benim adresim: tık>>Buralarda zaten hep görüştük, hoş kalın. 

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2024