Yazılarım E-postana gelsin.

Yaz E-Postanı!

2 Şubat 2017 Perşembe

SON AKŞAM YEMEĞİ

Özlem Ekici

  Sizlerle bugün Rönesans’ın en büyük ressamlarından biri sayılan Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği adlı tablosunu ve bu tablonun içerdiğini söylenen gizlerden söz edelim istedik. Ancak bu tabloyu anlayabilmek ve ressamın yorumuna doğru bir şekilde yaklaşabilmek için öncelikle Vinci’nin yaşamını incelememiz gerekiyor.
  Leonardo da Vinci 14 Nisan 1452’de Floransa’nın Vinci kasabasında doğdu. Babası kasabanın noteri Piero, annesi de noterin ev hizmetlerini gören köle Caterina idi. Leonardo gayrı meşru bir çocuk olarak dünyaya gelmişti ve Piero hiçbir zaman Caterina’ya nikah kıymadı. Babasız kalan Leonarda’ya annesi sahip çıkmış ve bakımını tek başına üstlenmiş. Ancak annesi birkaç yıl sonra evlenmiş ve böylece Leonardo büyük babasının yanına yerleşmiş. 1466 yılına kadar burada yaşayan Leonardo, büyük babası ve büyük annesinin ölümünden sonra  Floransa’ya geri döndü. Burada Verrocchio ustanın yanına çırak girdi, resim ve deseni Verrocchio’nun atölyesinde öğrendi. 16 yıl kadar burada çalıştı.


  Günümüzde bile gayrı meşru çocukların tutucu çevrelerde kabul görmediğine tanık oluyoruz üstelik o günün Katolik İtalya’sında bu durumda bir çocuğun ne denli dışlandığını düşünmek zor olmasa gerek. Bu durum elbette Leonardo’nun annesine karşı bir başkaldırıyla başlayıp tüm kadınlardan nefret etmesine kadar gitmişti. Bunu hayatının hiçbir evresinde hiçbir kadına yaklaşmamasından çıkarabiliriz. Öte yandan tüm insanların kendisini dışladığını ve uzaklaştığını düşünen Leonardo onlara kendini kanıtlama çabasına girdi. Bu yüzden kanat takıp uçmaktan köprü yapmaya, yeni bir topun projesini çizmekten köprü tasarımlarına kadar değişik birçok dalda eser vermeye çalıştı. Bunların bazılarında başarıya ulaştıysa da çoğunluğu hüsranla bitti. Kendini kanıtlama arzusu uğruna  İtalyancayı bile soldan sağa yazmak yerine özgün olmak için sağdan sola yazmayı adet edindi. Böylelikle kolayca okunamayacak ve anlaşılamayacaktı.
 Tabi tüm bunları yaparken aynı zamanda kadavra üzerinde yaptığı çalışmalar sonucu insan anatomisinin doğrularını resim sanatına kazandırmasını, geometrik perspektive katkısının ötesinde aerial perspektivi bulmasıyla ünlü olan da Vinci’nin insan havsalasını zorlayan sanatını yadsımak nankörlük olur.

  Vinci’nin resimleri her zaman, karakterinin önde gelen özelliği kabul edilen kendine özgünlüğü ve üstün zekasının sanatsal oyunlarını içermiştir. Vinci, çağdaşlarının onda gördükleri büyük ressamın ötesinde, sözde anlatılamaz bir şiir içinde, biçimleri yıkayan buğulu alacakaranlık tekniğini bulmuş, Batı resminin en ünlü birkaç ana örneğini yaratmıştır: 1481 tarihli yarım kalmış Müneccim Kralların Tapınması (Uffizi Sarayı); Kayalıklar Meryemi (Louvre Müzesi); Son Akşam Yemeği (Milona’daki Santa Maria delle Grazie Manastırı’nda yaptığı duvar resmi); Meryem Ana, Çocuk İsa ve Azize Anna (Louvre Müzesi); La Gioconda vd.

          


         

Gelelim şimdi onun Son Akşam Yemeği adlı devasa boyutlardaki eserine.

  Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablosu dünyada bu zamana kadar bilinen tablolar arasında en çok hayranlık toplayan, üzerinde en çok çalışılmış ve tekrar resmedilmiş olanlardan biridir. Öncelikle tabi ki neden devasa dediğimizi açıklayalım. Sayısız kez farklı boyutlarda resmedilmesine rağmen tablo sandığımızdan da büyük hatta orijinal boyutu 4,6 m x 8,8m. Bildiğimiz üzere tablonun İsa’nın yakalanıp çarmıha gerilmeden önce havarileriyle olan son akşam yemeği tasvir edilmiştir. Ancak da Vinci özellikle, İsa’nın arkadaşlarından birinin ona ihanet edeceğini bildiğini açıklamasından hemen sonraki tepkileri yansıtmak istedi. Da Vinci yorumunda, bu resim, İsa’nın Hıristiyanlar için kutsal sayılan ekmek ve bir kase şaraba uzandığı Eucharist denen ekmek ve şarap ayininin doğuşundan hemen önceki anı resmeder.
  Son Akşam Yemeği dünyanın kolayca bulunabilen en ikonik tablolarından biri olmasına rağmen, asıl yapıldığı yer İtalya’nın Milano şehrindeki bir manastırdır. Doğruyu söylemek gerekirse tablonun taşınması bir hayli zordur. Da Vinci, bu dini çalışmayı 1495 yılında Santa Maria delle Grazie manastırının yemekhane duvarına yapmıştır.
  Duvara resmedilmesine rağmen fresk değildir. Fresk, kireç suyunda eritilmiş madeni boyalarla, yeni sıvanmış olan ıslak bir duvar yüzeyine yapılan resimdir. Freskler ıslak zemin üzerine boyanmaktaydı. Ancak da Vinci, çeşitli nedenlerden dolayı bu geleneksel tekniği reddetti. Öncelikle, freskin sağladığından çok daha görkemli bir parlaklık elde etmek istiyordu. Da Vinci’nin freskte gördüğü daha da önemli bir diğer sorun ise sıva kurumadan sanatçının çalışmayı bitirmek zorunda olduğudur. Bu yüzden da Vinci başyapıtında yepyeni bir teknik kullandı.

Saldırı Sonrası Santa Maria delle Grazie Manastırı

  Da Vinci, her ayrıntıyı mükemmel kılmak adına sahip olduğu tüm zamanı harcayarak taş üstüne tempera boyası uygulayıp kendine has bir teknik icat etti. Da Vinci, resmi neme karşı koruyup temperayı kabul edecek bir malzeme ile duvara astar boyası uyguladı. Ancak da Vinci’nin taş üstüne yaptığı tempera deneyi başarısız oldu. Daha 16. yüzyılın başlarında boya dökülmeye ve çürümeye başlamış, 50 yıl içerisinde ise Son Akşam Yemeği’nin eski ihtişamı bir harabeyi andırmıştı. İlk restorasyon girişimleri de daha çok hatanın oluşmasına neden oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında atılan bombalarla resim harap oldu. Nihayetinde 1980 yılında, 19 yıllık restorasyon çalışması başladı. Son Akşam Yemeği, tamamıyla restore edilse de orijinal görünümünden artık çok çok uzaktı. Üstelik yapılan onarımlardan Son Akşam Yemeği’nin bir kısmı olumsuz etkilendi. 1652 yılında duvara resmi tutacak bir kapı eklendi. Bu inşa ile İsa’nın ayak kısmına denk gelen resmin alt kısmı kayba uğradı.


  Son Akşam Yemeği’ni bu kadar çarpıcı kılan şey, izleyiciyi dramatik sahnenin içine davet eden bir perspektifinden resmedilmiş oluşudur. Da Vinci bu illüzyonu yakalayabilmek için önce duvara bir çivi çaktı, daha sonra resmin açılarını yaratmada ona yardımcı olan işaretleri belirlemek için de çiviye ip bağladı. Bir çekiç ve bir çivi, da Vinci’nin tek kaçışlı perspektifi çizmesine yardımcı oldu.
  Son Akşam Yemeği, İsa Mesih’in çarmıha gerilmeden önce 12 Havarisi ile yediği son akşam yemeğini resmetmektedir. Eser, İsa’nın havarilerine birazdan içlerinden birinin ona ihanet ettiğinin ortaya çıkacağını açıkladığı dramatik anı yansıtır. Bu şok edici açıklamanın etkisi ile havariler sorgulama, inkar etme, suçlama ve tartışma gibi farklı yönlerde tepkiler vermektedir. Tüm bu duygusal ve ruhsal yüklü atmosfere rağmen İsa resmin tam ortasında huzur ve sükûnetini korur halde durmaktadır. İsa’nın üçlü gruplanmış havarilere göre apayrı bir noktada izole olmuş şekilde duruşu onu resimde ana karakter olarak vurgular.


Üçlü gruplanmış havarileri incelersek:
  Sol baştaki üçlü – Bartholomew, Alphaeus oğlu James ve Andrew – olay karşısında şaşırmış ve sorgulayıcı tavırlar içindedirler.
   İsa’nın hemen solunda yer alan üçlü gruptan en dikkat çekici olanı İsa’ya ihanet etmiş olan Judas’tır. Judas (Yehuda) sırrının açığa çıkmış olmasından dolayı korkmuş ve geri çekilmiştir. Paniklemiş halde geri çekilirken sağ kolu ile hemen önündeki tuzluğu devirmektedir. Yakındoğu’da sahibine ihanet etmek anlamına gelen “betray the salt” deyimine de bu şekilde bir gönderme yapılmaktadır. Judas sağ elinde bir kese tutmaktadır. Bu kese Judas’ın ihaneti karşılığı almış olduğu gümüş paraları içermektedir. Yüzü karanlık içinde olan Judas’ın kafası aynı zamanda havariler arasında da en düşük seviyededir. Judas’ın hemen ardında yer alan Peter elinde bir bıçak tutmaktadır. Birazdan odaya girecek olan askerlerden birinin kulağını bu bıçakla kesecektir.
  Bu üçlünün İsa’ya yakın duranı, en genç havari olan John (Yuhanna), kendinden geçmiş haldedir. Bu figürün aslında John yerine Magdalalı Meryem figürünü gizlice betimlemek için yerleştirildiği tartışma konusudur. Bu teoriye göre Magdalalı Meryem de son akşam yemeğinde yer almaktadır. Hatta İsa ile gizlice evlenmiştir ve ondan bir çocuk doğuracaktır. Bu sırrı resimde gizlice ifade etmek isteyen Leonardo’nun da bu figürü kadınsı özelliklerini vurguladığı John karakteri ile resmettiği öne sürülmektedir. Bu konu, Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi isimli kitabı ile de yeniden gündeme gelmiştir.
  İsa’nın hemen sağındaki üçlüden - Thomas, Büyük James ve Philip – Thomas üzgün, Büyük James donaklamış dururken Philip ise bir açıklama bekler halde elini kaldırmış olarak betimlenmiştir.
  En sağdaki grupta – Matthew, Jude Thaddeus ve Simon – Simon’a doğru dönen diğer iki havari sorularına yanıt aramaktadır.

   Masada İsa “Eucharist” denen ekmek ve şaraplı yemek ayinin açıklamak üzeredir. İsa “Beni anmak için bunu yapınız” diyerek bu ritüele işaret etmiştir. Ekmek İsa’nın bedenini, şarap ise kanını temsil etmektedir.

  Resim Hristiyanlık kutsal üçlemesine birçok noktada gönderme yapmaktadır. Arka planda ve yanlardaki pencereler üçlü gruplar halinde yer alırken, havariler de üçlü üçlü gruplanmış, İsa ise duruşu itibari ile bir üçgen şekli çizmektedir.

  Leonardo’nun eserini çarpıcı kılan noktalardan biri sıra dışı ve etkili perspektif kullanımıdır. Duvarda yer alan bu resim bu perspektif kullanımı ile duvardan içeri giren ayrı bir oda varmış gibi bir göz yanılması yaratmaktadır. Bunun yanında muhteşem teknik aynı zamanda resmin doğallığını da gözler önüne sermektedir. Resmin özgün halinde masadaki kalay tabakların havarilerin giysilerinin renklerini yansıttığı bilinmektedir. Günümüzde İsa’nın ayakları açılan kapı nedeniyle görülmemektedir ancak zamanında görünen ayakların duruşunun çarmıha gerilmiş durumu sergilediği ve buna işaret ettiği sanılmaktadır.

  Havarilerin her birinin görüntüsünün gerçek yaşam modellerine dayandığı söylenir. Sıra hain Judas’a bir yüz aramaya gelince, da Vinci en alçak görünümü bulmak için Milano hapishanelerini gezdi. Bu Judas’ın gerçek bir suçludan esinlenerek resmedilmiş olabilirliğini akıllara getiriyor.

   Bu resme ait bir diğer teori de; İsa’nın sağında parmağını havaya kaldıran Thomas duruyor ve kimi söylentiye göre bu hareket, daha sonra İncil’deki İsa’nın ölümden sonra göğe yükselmesi hikayesine konu olan Thomas’ın parmağını resmin geri kalanından soyutlamak amacı taşır. Thomas, İsa’ya şüpheyle bakar ve bu yüzden ona inanmak için parmağıyla İsa’nın yaralarına dokunmak ister.

  Judas’ın önüne dökülen tuzun ihaneti temsil ettiğini ya da ihanet etmek için seçilmiş olmasındaki kötü şansın bir işareti olarak görüldüğü söylenir. Aynı şekilde, sunulan balıkla ilgili de farklı yorumlamalar vardır. Resimdeki bir yılan balığı ise bu, öğretiye yani İsa’ya olan bağlılığı temsil eder. Ancak, balığın cinsi ringa ise, bu yiyecek dini inkâr eden bir inançsızı simgeliyor olabilir.

   Son Akşam Yemeği bir dizi teoriye ilham vermiş ve popüler hikayelere de ilham kaynağı olmuştur. Tapınak Şövalyelerinin Gizli Tarihi adlı kitapta, Lynn Picknett ve Clive Prince, İsa’nın solundakinin John değil, Mary Magdalene olduğunu ve Son Akşam Yemeği’nin, Roma Katolik Kilisesince İsa’nın gerçek kimliğinin saklandığının önemli bir kanıtı olduğunu öne sürer.
  Müzisyenler Son Akşam Yemeği’nde saklanan asıl mesajın tabloya eşlik eden bir beste olduğunu iddia etmişlerdir. 2007 yılında, İtalyan müzisyen Giovanni Maria Pala, da Vinci’nin tablosunda belirgin kompozisyon içinde kodlanmış notalar olduğunu ileri sürerek bu notaları kullanıp 40 saniyelik kasvetli bir şarkı ortaya çıkardı.
  Üç yıl sonra, Vatikanlı araştırmacı Sabrina Sforza Galitzia tablonun matematiksel ve astrolojik işaretlerini, da Vinci’nin dünyanın sonu ile ilgili bir mesaj verdiğine yordu. Galitza, Son Akşam Yemeği’nin, dünyayı silip süpürecek sel felaketin 21 Mart 4006’da başlayıp 1 Kasım 4006’da kıyametin kopmasıyla sona ereceğini işaret ettiğini öne sürer.

Sadece Da Vinci Şifresi’ne ilham kaynağı olmadı elbet. Da Vinci’nin Yehuda için yüzyıllardır uygun bir model aradığı hikâyesi, resmin herkesçe bilinen mitolojik bir yanınıdır. Da Vinci, o modeli bulur bulmaz onun bir zamanlar kendisine İsa figürü için modellik yapan adam olduğunu hemen fark etti. Üzücü olan, yıllarca süren zor yaşam ve günah onun bir zamanlar var olan melek yüzünü mahvetmişti. Bu, etkileyici bir hikâye olduğu kadar aynı zamanda tamamıyla da yanlış bir hikâyedir.
  Bu hikâyenin doğru olmadığını nereden biliyoruz? Birincisi, da Vinci’nin ertelemeci huyundan dolayı Son Akşam Yemeği resmini tamamlamasının yaklaşık üç yılını aldığına inanılır. İkincisi, kendini fiziksel olarak gösteren ruhsal çöküş hikâyeleri varlığını uzun süre sürdürmüştür. Bu süreçte birisi, benzer bir hikaye ile Son Akşam Yemeği’ne ahlaki bir mesaj yüklerken bu mesaja tarihi bir tutarlılık da ekleme çabasına girmiş olabilir.
  Güzel sanatlar ve popüler kültür, taklit ve parodilerle Son Akşam Yemeği’nin çok ekmeğini yemiştir. Buna; 16. yüzyıl yağlı boya reprodüksiyonundan, Salvador Dali, Andy Warhol, Susan Dorothea White ve eserinde çikolata şurubu kullanan Vik Muniz’e kadar birçok örnek verilebilir.
  Son Akşam Yemeği’nin farklı sunumu Mel Brooks’un Dünya Tarihi, Bölüm 1 komedisinde, Paul Thomas Anderson’un Gizli Kusur adlı kara filminde ve Luis Buñuel’in Vatikan tarafından “dine küfür” olarak yorumlanan filmi Viridiana’da görülebilir. Da Vinci Şifresi ve Futurama’da ise olay örgüsünü oluşturmaktadır.
    

  Son Akşam Yemeği, İtalya’da görülmesi gerekenlerden biri olmasına rağmen, bulunduğu manastır büyük kalabalıklar için inşa edilmemişti. Resmin, yalnızca 20-25 kişilik gruplar halinde 15 dakika ziyaret edilmesine izin verilir. Son Akşam Yemeği’ni görmek için en az iki ay öncesinden bilet alınması ziyaretçilere önerilir. Ayrıca uygun kıyafetler giydiğinize emin olun; aksi takdirde manastırın kapısından geri çevrilme ihtimaliniz de var.


Ufacık Bir Not: Bizi Facebook üzerinden takip edebilirsiniz...


Özlem Ekici / LEVLA LAVİN

Levla da benim, Özlem de ama buralarda çoğunlukla Levla'nın izini sürüyoruz.

6 comments:

  1. sizden öğreneceğim çok şey var sanırım ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle bilgi dolu yazıların devamı gelecek :) Takipte kalın efendim :)

      Sil
  2. Yazınızı iki gün önce yolculuk esnasında ilgiyle okudum. Son akşam yemeği tablosunun Da Vinci'nin en popüler tablolarından biri olduğunu biliyordum ama bu kadar detaylı okumamıştım. Ayrıca böylesine berbat bir çocukluğu olduğunu da bilmiyordum. Güzel ve bilgilendirici bir yazıydı teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Yanıtlar
    1. Tatlım şu sıralar yoğunluğumdan dolayı bloga bile bakamıyorum. Vaktim olunca mimi cevaplamaya çalışacağım ama söz vermeyeyim :) Beni mimlediğin için çok teşekkür ederim.

      Sil
  4. Ancak bu tabloyu anlayabilmek ve ressamın yorumuna doğru bir şekilde yaklaşabilmek için öncelikle Vinci’nin yaşamını incelememiz gerekiyor.

    bence bütün olayları an içindeki duruma göre degerlendirmeliyiz

    YanıtlaSil

**Yorumlar sayesinde görüşüyoruz, yorum yazmadan geçmeyin.
**Lütfen yorum kısmında link vermeyin, link içeren yorumlar yayınlanmıyor.
**Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Özlem Ekici, Personal Blogger Templates | Blog aa

Levla'nın Not Defteri - Kişisel Blog | Bütün Hakları Saklıdır | Copyright © | 2016 - 2023